YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI

TEREKE HAKLARININ KORUNMASI • MENFİ TESPİT DAVASI

ÖZET: Elbirliği mülkiyetinde ortaklardan her biri tek başına topluluğun haklarını koruyacak girişimler yapabilir. Mirasçılık durumunda da menfi tespit davası terekedeki hakların korunmasına yönelik olduğundan mirasçıların herhangi bir diğer mirasçıların katılımı veya onayı olmaksızın murise atfedilen borçtan dolayı menfi tespit davası açılabilir.

Y. HUKUK GENEL KURULU E: 2017/839 K: 2019/690 T: 18.06.2019

Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Kütahya 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 10.02.2015 tarihli ve 2012/402 E. 2015/42 K. sayılı karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 07.12.2015 tarihli ve 2015/6489 E. 2015/16309 K. sayılı kararı ile “…Davacılar vekili, müvekkillerinin murisinin kardeşi olan davalının müvekkilleri hakkında murislerinin keşidecisi olduğu bir senede dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü icra takibi başlattığını, ancak takibe konu senetteki imzanın müvekkillerinin murisine ait olmadığını belirterek müvekkillerinin davalıya borçlu olmadıklarının tespitine ve takibin iptaline, ayrıca davalı aleyhine %40 kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, takibe konu senet üzerindeki imzanın davacıların murisine ait olduğunu savunarak davanın reddini ve davacılar aleyhine %40 tazminata hükmedilmesini istemiştir.

Mahkemece toplanan delillere göre; dava konusu senetteki imzanın davacıların murisi eli ürünü olmadığının tespit edildiği, dolayısıyla davacıların bu senet nedeniyle sorumluluklarının olmadığı, bunun yanında davalının senedi takibe koymakta haksız ve kötü niyetli olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, davacıların takibe konu senet nedeniyle davalıya borçlu olmadıklarının tespitine, takibin iptali talebi hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına, davalı aleyhine %20 kötü niyet tazminatına karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava konusu bonoyu keşide eden muris İK’ın mirasçıları arasında davacıların yanı sıra dava dışı MÇ, EÇ, EÇ, DK, UK, MK ve H.İ.K’ın da bulunduğu dosya arasındaki veraset ilamından anlaşılmaktadır. Keşideci muris İK’ın vefatı üzerine terekesi elbirliği(iştirak) halinde olduğundan mirasçıları arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır.

Bu durumda mahkemece davada taraf teşkilinin sağlanması için tüm mirasçıların davaya katılımının sağlanması ya da terekeye temsilci tayin ettirilerek temsilci vasıtasıyla yargılamaya devam edilmesi gerektiği gözetilmeksizin yargılamaya devam olunarak yazılı şekilde hüküm tesisinde isabet görülmemiştir…” gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava; kambiyo senedinden dolayı borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.

Davacılar vekili; muris İK ile davalının kardeş olduklarını, murisleri İbrahim Kaplan’ın 04.12.2010 tarihinde vefat ettiğini, davalı tarafından 15.03.2007 tanzim, 15.04.2009 vade tarihli ve 36.550,00TL bedelli sene- Yargıtay Kararları 301 de istinaden müvekkilleri aleyhine Kütahya 1. İcra Dairesinin 2012/637 sayılı dosyası ile kambiyo senetlerine mahsus icra takibi başlatıldığını, ancak senette bulunan imzanın müvekkillerinin babası muris İbrahim Kaplan’a ait olmadığını, imza incelemesi sonucunda bu durumun açıkça ortaya çıkacağını ileri sürerek müvekkillerinin davalıya borçlu bulunmadığının tespitine, takibin tedbiren durdurulmasına, davalının %40 üzerinden kötü niyet tazminatına mahkûm edilmesini istemiştir.

Davalı vekili; açılan davayı kabul etmediklerini, aynı sebebe dayalı olarak 01.02.2012 tarihinde Kütahya İcra (Hukuk) Mahkemesinde 2012/58 esas sayılı dosyasında imzaya itiraz edildiğini, yargılama sonucunda davanın reddine karar verildiğini, kararın henüz kesinleşmediğini, dolayısıyla derdestlik itirazında bulunduklarını, ayrıca senet üzerindeki imzanın muris İbrahim Kaplan’a ait olduğunun bilirkişi incelemesi ile ortaya çıkacağını, davacıların borca itirazlarını da kabul etmediklerini, tanık dinletmeye muvafakat etmediklerini belirterek davanın reddine, davacıların %40’tan az olmamak üzere icra inkâr tazminatına mahkûm edilmelerine karar verilmesini talep etmiştir.

Yerel Mahkemece; toplanan delillere göre, dava konusu senetteki imzanın davacıların murisinin eli ürünü olmadığının tespit edildiği, dolayısıyla davacıların bu senet nedeniyle sorumluluklarının olmadığı, bunun yanında davalının senedi takibe koymakta haksız ve kötü niyetli olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, davacıların takibe konu senet nedeniyle davalıya borçlu olmadıklarının tespitine, takibin iptali talebi hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına, davalı aleyhine %20 kötü niyet tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmiştir.

Davalı vekilinin temyiz üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçelerle bozulmuştur. Yerel Mahkemece önceki gerekçelere ek olarak; dava konusu bonoyu keşide eden muris İK’ın mirasçıları arasında, murisin vefatı üzerine terekesi elbirliği hâlinde olmakla birlikte mirasçılar arasında söz konusu uyuşmazlık yönünden zorunlu dava arkadaşlığının söz konusu olmadığı, davacılar … ve… tarafından açılan menfi tespit davasından bütün ortakların yararlanacağı, mirasçılar arasında müteselsil borçluluk esası olup 6098 sayılı TBK’nun 163. maddesi gereğince alacaklı borcun tamamını veya bir kısmının ifasını dilerse borçluların hepsinden dilerse yalnız birinden isteyebileceğinden tüm mirasçıların davada taraf olması aranmadığı gibi, onların muvafakatinin de zorunlu ve gerekli olmadığı, bu nedenle dava dışı mirasçıların muvafakatinin alınması, davaya katılımının sağlanması ya da terekeye temsilci tayininin zorunlu olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından muris İbrahim Kaplan mirasçıları arasında elbirliği mülkiyetinin bulunduğu uyuşmazlık dışı olan bonodan dolayı borçlu bulunmadığının tespiti istemine ilişkin eldeki davada, dava dışı mirasçılar bulunduğu hâlde mirasçıların tamamının katılımı olmadan bir veya birkaç mirasçının dava açıp açamayacakları, burada varılacak sonuca göre tüm mirasçıların davaya katılımının sağlanması ya da terekeye temsilci tayin ettirilerek temsilci vasıtasıyla yargılamaya devam edilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Türk Medeni Kanununun 640. maddesinin birinci fıkrasına göre, birden çok mirasçı bulunması hâlinde mirasın geçmesiyle birlikte paylaşmaya kadar mirasçılar arasında terekedeki bütün hak ve borçları kapsayan miras ortaklığı meydana gelir.

Maddenin ikinci fıkrası hükmüne göre de miras ortaklığında mirasçılar arasında elbirliği mülkiyeti bulunmaktadır. Elbirliği (iştirak) hâlinde mülkiyet, yasa veya yasada gösterilen sözleşmeler uyarınca, aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur.

Türk Medeni Kanunun 701-703. maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi, ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da bulunmamaktadır. Mülkiyet, bir bütün olarak ortakların hepsine aittir.

Başka bir deyişle, ortaklık tasfiye ile sona erinceye kadar ortaklardan her birinin ayrı bir mal veya hakkı olmayıp, hak sahibi ortaklıktır. Elbirliği (iştirak) hâlinde mülkiyet türünde malikler, mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır.

Bu ilke Türk Medeni Kanunu’nun 701. maddesinde “…Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır…” biçiminde yer almıştır.

Bu itibarla elbirliği (iştirak) hâlinde mülkiyette, ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Yasada veya elbirliği (iştirak) hâlinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oy birliği ile karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunludur.

Türk Medeni Kanunun 702/2. maddesi “…Kanunda veya sözleşmede aksine bir hüküm bulunmadıkça, gerek yönetim, gerek tasarruf işlemleri için ortakların oybirliğiyle karar vermeleri gerekir…” hükmünü getirmiştir.

Ne var ki bu kural, uygulamada yumuşatılarak 11.10.1982 tarihli ve 1982/3-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla bir ortağın tek başına dava açabileceği; ancak, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığıyla davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiştir.

Türk Medeni Kanunun 702/4. maddesinde “…ortaklardan her biri, topluluğa giren hakların korunmasını sağlayabilir. Bu korumadan bütün ortaklar yararlanır…” hükmü öngörülmüştür. Türk Medeni Kanunun 640. maddesinde de vurgulanan korumadan yine aynı Kanunun 702/2. maddesinde sözü edilen tasarruf işlemleri sözlerinden anlaşılması gerekenin ne olduğu, uyuşmazlığın ana noktasını oluşturmaktadır.

Türk Medeni Kanunu’nun 702. maddesinin gerekçesinde ortaklardan her birinin, topluluğa giren hakların korunmasını sağlayabileceği, bu korumadan da bütün ortakların yararlanacağının kabul edildiği, elbirliği mülkiyetinde ortaklardan her birinin ortaklığa giren hakları dava veya diğer yollarla koruma yetkisine sahip olacağı, bu korumadan bütün ortakların yararlanacağı, fakat davacının davasını kaybetmesinin diğer ortakların haklarını etkilemeyeceği ifade edilmiş olup, somut olayda ortaklardan birinin açacağı dava ile tüm maliklerin hakkının korunması yanında terekenin yararına da bir sonuç doğduğu, keşideci muris İbrahim Kaplan’ın terekesinin elbirliği mülkiyeti hükümlerine tabi olmakla birlikte, menfi tespit talebi yönünden mirasçılar arasında zorunlu dava arkadaşlığının bulunmadığı, menfi tespit davasının tereke üzerinde tasarruf işlemi olmayıp terekedeki hakların korunmasına yönelik bir dava olduğu, davacının davaya konu kambiyo senedindeki imzanın murisine ait olmadığına ilişkin talebi açısından mahkemece verilen kararın terekeye yönelik verilmiş bir karar olacağı cihetle mahkemece dava dışı mirasçıların muvafakatinin alınması, davaya katılımının sağlanması ya da terekeye temsilci tayininin zorunlu olmadığına yönelik direnme kararı vermesi yerindedir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında mirasçılar arasında zorunlu dava arkadaşlığının bulunduğu, taraf teşkilinin sağlanması için tüm mirasçıların davaya katılımının sağlanması veya terekeye temsilci tayin ettirilerek temsilci vasıtasıyla yargılamaya devam edilmesinin gerekeceği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

Açıklanan nedenlerle yerel mahkeme kararı uygun ve yerindedir. Ne var ki Özel Dairece işin esasına yönelik temyiz itirazları henüz incelenmemiştir. Bu hususa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Dairesine gönderilmelidir.

SONUÇ:

Yukarıda açıklanan nedenlerle verilen direnme kararı uygun olup, işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 19. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 18.06.2019 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.