YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI

EVLİ KİŞİYLE BİRLİKTE OLMA • MANEVİ TAZMİNAT DAVASI

ÖZET: Evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiye karşı diğer eş tarafından manevi tazminat davası açılması mümkün değildir.

Y.HGK E: 2019/211 K: 2019 / 686 T:18.6.2019

“…Dava, kişilik haklarına saldırı nedeni ile uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, istem kısmen kabul edilmiş; karar, davalı tarafından temyiz edilmiştir. Davacı, davalının kendisi ile evli olduğunu bildiği halde dava dışı eşi ile birlikte olduğunu, eyleminin kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunduğunu iddia ederek, uğradığı manevi zararın ödetilmesi isteminde bulunmuştur.

Davalı, davacının eşi ile ilişkisinin boşanmadan sonra başladığını, iddiaların asılsız olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, toplanan delillere göre davalının, davacının eşi ile evli olduğunu bilerek ilişkiye girdiği, davalının bu eyleminin davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunduğu kabul edilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. TMK’nın 185. maddesine göre, “Evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulmuş olur. Eşler birlikte yaşamak, birbirlerine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar.”

Aynı Kanun’un 174. maddesine göre de, “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.”

Evlenmeyle eşler arasında kurulan aile birliğinin taraflara yüklediği ödevlerin ihlali veya yerine getirilmemesi durumunda bu yükümlülüğü yerine getirmeyen eş yönünden Türk Medeni Kanunu’ndaki sonuçları, boşanma ve boşanma sebebi olması durumunda, bu olaylar yüzünden kişilik haklarının saldırıya uğraması halinde manevi tazminat talep edilebileceğidir.

TBK’nın 49. maddesine göre, kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.

Yine TBK’nın 58. maddesinde “Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.”

Haksız fiile dayalı bir borcun doğabilmesi için, hukuka aykırı bir fiil bulunmalı, fiili işleyenin kusuru olmalı, sonuçta bir zarar doğmalı, zarar ile işlenen fiil arasında da uygun nedensellik bağı bulunması gerekir. Somut olaya gelince, davalının ve dava dışı eşin davacıya yönelik ve bütün olarak aldatma mahiyetindeki davranışlarının manevi tazminatı gerektirip gerektirmeyeceğinin tartışılması gereklidir.

Yukarıda incelenen yasa maddeleri uyarınca, davacının dava dışı eşinin TMK’nın evlenmeyle eşe yüklediği ödevler arasında bulunan sadakat yükümlülüğünü ihlali nedeniyle, Kanun’un 185. ve 174. maddeleri uyarınca boşanma sebebi ve istek halinde manevi tazminatı gerektirir nitelikte olduğu kuşkusuzdur.

TMK’daki düzenleme, dava dışı eşin evlenme ile kurulan aile birliğinin tarafı olması sıfatından kaynaklanmaktadır. Zira dava dışı eş kendi iradesi ile bu birliğin tarafı olmayı kabul etmiş ve yasanın kendisine tanıdığı hak ve yükümlülükler altına girmiştir.

Davalının eyleminin manevi tazminatı gerektirip gerektirmeyeceğine gelince, davalının doğrudan davacının bedensel veya ruhsal bütünlüğüne yönelik hukuka aykırı bir fiilde bulunduğundan söz edilemez. Söz konusu Kanun’da yükümlülüğünü ihlal eden eşin eylemini birlikte gerçekleştirdiği kişiler yönünden herhangi bir düzenleme getirilmemiştir.

6098 sayılı TBK’nın müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerinin de uygulanma imkânı bulunmamaktadır. Zira söz konusu Kanun’un 61. maddesinde haksız fiil nedeniyle müteselsilen sorumluluğuna gidilebilecekler gösterilmiştir.

Yukarıda açıklanan yasal duruma göre, davalı zararın meydana gelmesinden asli olarak sorumlu tutulamaz. Yine yasa hükmünün aradığı anlamda iştirak hali de söz konusu olamaz. Zira iştiraken işlenebilir bir eylemin varlığının kabul edilebilmesi için, eylemin müstakilen ve asli olarak da işlenebilir olması gerekir.

Ayrıca haksız fiil sorumluluğunu, geniş ve belirsiz bir kavram olan sadakat yükümlülüğünü ihlal etmeye iştirak çerçevesinde değerlendirmek, bu sorumluluğu belirsiz hale getirecektir.

Açıklanan nedenlerle, TBK’nın 58. maddesine göre, davalının eylemi, davacının kişilik değerlerine saldırı oluşturacak nitelikte bir eylem olarak kabul edilemez. Mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, davacının manevi tazminat isteminin tümden reddine karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle, yazılı biçimde karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle oy çokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava haksız eylem nedeniyle kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı vekili; müvekkilinin, dava dışı eşi… ile 15.09.2001 tarihinde evlendiğini, dava dışı eşin müvekkiline ve müşterek çocuğa karşı olan davranışlarından şüphelenen müvekkilinin yaptığı araştırma sonucu eşi ile davalının birliktelik yaşadığını öğrendiğini ve boşanma davası açmak zorunda kaldığını, HŞ’in evli olduğunu bildiği hâlde onunla ilişki yaşayan davalının eyleminin davacının aile bütünlüğüne, kişilik haklarına ve toplum içindeki sosyal değerlerine haksız ve çirkin bir saldırı oluşturduğunu, davalının haksız eylemi sonucu davacının şahsiyet hakkının hukuka aykırı bir biçimde tecavüze uğradığını ve manevi zarar gördüğünü ileri sürerek 10.000,00TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini istemiştir.

Davalı vekili; davanın süresinde açılmadığını, davacının boşanma davası nedeniyle ancak TMK’nın 174. maddesi gereği eşinden tazminat talep edilebileceğini, davalıdan ise manevi tazminat talep edilmeyeceğini, davacının haksız kazanç elde etme peşinde olduğunu, HŞ’in pek çok kadınla ilişki yaşadığının davacı tarafından ileri sürüldüğünü, aldatma delili olarak sunulan facebook yazışma tarihinin boşanma kararından sonraki tarih olduğunu, davalının davacının eşi H. ile ilişkisi olmadığını hukuka ve ahlaka aykırı bir eylemi olmadığı gibi davacının müvekkilden kaynaklı bir manevi zararı da olmadığını bu nedenle davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Yerel Mahkemece; davalının, dava dışı…’in evli olduğunu bildiği halde, onunla evlilik dışı ilişkisini sürdürmesi nedeniyle davacı ve eşinin boşanmasına yol açtığı, davalı ve dava dışı eş arasındaki ilişkinin ahlaka aykırı olduğu bu durumun da davacının aile bütünlüğüne, sosyal ve kişilik değerlerine ağır saldırı oluşturduğu gerekçesiyle 7.500,00TL manevi tazimatın davalıdan tahsiline, karar verilmiştir.

Davalı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçelerle oy çokluğuyla bozulmuştur.

Yerel Mahkemece, önceki karardaki gerekçeler tekrar edilerek direnme kararı verilmiştir. Direnme kararını davalı vekili temyiz etmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun önüne gelen uyuşmazlık; evlilik birliği devam ederken, davacının eşi ile evli olduğunu bilerek birlikte olan davalının bu eylemi nedeniyle davacının manevi tazminat isteminde bulunup bulunamayacağı noktasında toplanmaktadır.

Direnme kararının temyiz incelemesi aşamasında Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunca verilen 06.07.2018 tarihli ve 2015/5 E. 2018/7 K. sayılı içtihadı birleştirme kararı ile “Evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiye karşı diğer eşin manevi tazminat isteminde bulunamayacağına” karar verilmiştir.

Bu nedenle Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmede, anılan içtihadı birleştirme kararının eldeki uyuşmazlığa etkisi tartışılıp değerlendirilmiştir. 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun “İçtihatların birleştirilmesini istemek yetkisi ve bağlayıcılığı” başlıklı 45. maddesinde; “İçtihatların birleştirilmesini Birinci Başkan, doğrudan doğruya veya Yargıtay dairelerinin veya genel kurulların verdikleri karar sonucunda veya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının bizzat yazı ile başvurması hâlinde, ilgili kuruldan ister. Bu istemlerin gerekçeli olması zorunludur.

Diğer merci veya kişilerin gerekçe göstererek yazılı başvurmaları hâlinde, içtihadı birleştirme yoluna gitmenin gerekip gerekmediğine

Birinci Başkanlık Kurulu karar verir. Bu karar kesindir. İçtihadı birleştirme kararlarının değiştirilmesi veya kaldırılmasının istenmesi de yukarıdaki usule bağlıdır. İçtihadı birleştirme görüşmeleri, alınmış olan ilke kararları çerçevesinde yürütülür ve kararları yazılır.

İçtihadı birleştirme kararları benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar. İçtihadı birleştirme kararlarının niteliğini açıkça belirten özeti, kararın verilmesini izleyen en kısa zamanda Adalet Bakanlığına bildirilir.

Adalet Bakanlığı bütün adliye mahkemelerine ve Cumhuriyet savcılıklarına bu kararları gecikmeksizin duyurur. İçtihadı Birleştirme Kurulları, genel kurulların veya dairelerin kararlarındaki gerekçe ve görüşlerle bağlı olmaksızın sorunu başka bir görüşle karara bağlayabilirler.” Hükmü yer almaktadır. Anılan yasal düzenleme gereğince, içtihadı birleştirme kararlarının benzer hukuki konularda Yargıtay genel kurulları, daireleri ve adliye mahkemeleri için gerekçeleri ile açıklayıcı, sonucu ile bağlayıcı olduğunda kuşku bulunmamaktadır. Tüm bu açıklamalar, yasal düzenlemeler ve 06.07.2018 tarihli ve 2015/5 E. 2018/7 K. sayılı içtihadı birleştirme kararı ışığında somut olay incelendiğinde; Davacının dava dışı eşi ile evli olduğunu bilerek birlikte olan davalının bu eyleminin, davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunduğu iddiasıyla manevi tazminat talep edildiği anlaşılmaktadır.

Davacının dava dilekçesinde manevi tazminat istemine dayanak olarak gösterdiği maddi olgular; evlilik birliğinin devamı sırasında davacının dava dışı eşi tarafından sadakat yükümlülüğünün ihlali niteliğindeki eylemini birlikte gerçekleştirdiği kişi olan ve evlilik birliğinin tarafı olmaması nedeniyle üçüncü kişi konumunda bulunan davalının salt evli bir kişiyle birlikte olmak şeklindeki eylemine ilişkindir.

Davalının, dava dışı eş ile evli olduğunu bilerek birlikte olmaktan ibaret olduğu anlaşılan eyleminden başka doğrudan doğruya davacıya yönelik olarak bağımsız, özel ve nitelikli bir kişilik hakkı ihlalinde bulunduğuna dair bir iddia da bulunmamaktadır.

Bu nedenlerle eldeki davanın konusu itibariyle 06.07.2018 tarihli ve 2015/5 E. 2018/7 K. sayılı Yargıtay içtihadı birleştirme kararı kapsamında değerlendirilmesi gereklidir.

Hâl böyle olunca; yukarıda açıklanan ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 45/5 maddesi gereğince bağlayıcı olan söz konusu içtihadı birleştirme kararı ile “Evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiye karşı diğer eşin manevi tazminat isteminde bulunamayacağına” karar verilmiş olmakla davacı tarafından Yargıtay Kararları 299 üçüncü kişi konumundaki davalı aleyhine açılan manevi tazminat davasında mahkemece verilen direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında belirtilen gerekçe ve yukarıda belirtilen ilave gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ:

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda belirtilen ilave gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’un 440/III1 maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere karar verilmiştir.