Menfi Tespit Davası
1. Menfi Tespit Davası Nedir? (İİK 72)
Gerek menfi tespit davasının ve gerekse istirdat davasının en bariz özelliği, borçlunun borçlu olmadığını iddia etmesidir. Buna göre borçlu, aslında borçlu olmadığı veya borçlu olmadığına inandığı bir borcu ödemek zorunda bırakılmamak için, aleyhine başlatılan icra takibine itiraz edebilir. İtiraz üzerine takip duracaktır; bu nedenle alacaklı, itirazın bertaraf edilerek takibin devamının sağlanması için itirazın iptali veya kaldırılması prosedürüne başvurduğunda borca ilişkin itirazların dile getirilmesi mümkündür.
Fakat bazı durumlarda, takip başlamadan önce ya da başladıktan sonra menfi tespit davası açılarak daha pratik bir yol izlenmiş olmaktadır. Şöyle ki; kendisine bir borç ödeme ihtarı yapılmış ya da İİK m. 89 doğrultusunda haciz ihbarnamesi tebellüğ etmiş borçlu, takip başlamadan önce menfi tespit davası açarak, davayı kazanarak “borçlu olmadığını” ispatladığı takdirde, başlatılacak takiplerin önüne geçmiş olacaktır. Aynı durum, benzer cümlelerle takip başladıktan sonra açılacak menfi tespit davaları için de ifade edilebilir.
Borçlu; icra takibinden önce veya sonra borçlu olmadığının tespiti için bu davayı açabilirse de; icra takibinden önce alacaklıya ne kadar borcu bulunduğunun tespiti için bu davayı açamaz.
Bu dava ile davalının varlığını ileri sürdüğü hukuki ilişkinin mevcut olmadığı istenir. Bu davanın konusu alacağın doğum koşullarından herhangi birinin eksikliği veya sona erme sebeplerinden birinin varlığı sonucunda alacağın yokluğunun tespitidir.
Menfi tespit davası, borçlunun borçlu olmadığını iddia ettiği bir “tespit” davası olup, hukuki mahiyeti itibariyle 6100 sayılı HMK’nin 106’ncı maddesinde düzenlenen “tespit davası” hükümlerine tabidir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi; menfi tespit davasını, bir hukuki ilişkinin ya da ondan doğan bir hak veya yetkinin mevcut olmadığının, bir belgenin sahteliğinin ya da herhangi bir nedenle hükümsüzlüğünün tespiti için, hukuki yarar bulunması koşuluna bağlı olarak açılan ve sonucunda herhangi bir mahkumiyet istemini içermeyip, konusunu teşkil eden hususun bir kararla tespitini amaçlayan dava olarak tanımlanmıştır.
İtirazın geçici kaldırılması üzerine 7 gün içinde borçtan kurtulma davası açmamak suretiyle takip kesinleşen borçlu, menfi tespit davası açabilir. Borçlu borçtan kurtulma davası açmış ve bu davayı kaybetmişse, verilen hüküm ‘’kesin hüküm’’ olduğundan artık menfi tespit davası açılamaz.
Menfi tespit davası gerek maddi hukuk, gerek usul hukuku bakımından genel hükümlere tabi bir davadır. ( HGK. 09.10.2013, 19-15/1466)
Menfi tespit davası kısmi olarak açılamaz. ( 19. HD. 01.04.2013, 2012/17025; 5529)
Olayların açıklanması taraflara hukuki nitelendirmesi ise hakime ait bir görevdir. Davacı, borçlu olmadığının tespitini istediğine göre uyuşmazlık menfi tespite ilişkindir. (19. HD. 9.3.2005, 2004/8837; 2392)
Davacıların alacaklı hakkında ‘’ murislerinin borçlu olmadığı ve borçtan kurtulma’’ şeklinde açtıkları dava menfi tespit davası olarak nitelendirilmelidir. ( 19. HD. 15.6.1993, 1992/5688; 4365)
Dava dilekçesinde, senet iptali, senedin iadesi veya borçlu olmadığının tespiti şeklindeki ifadeler, menfi tespit istemine işaret eder. ( 11. HD. 18.03.1991, 1990/637; 1908)
Borçtan kurtulma davasının, teminat koşulunun yerine getirilmemesi nedeniyle usul yönünden reddedilmiş olması halinde menfi tespit davası açılabilir. ( 19. HD. 21.04.1992, 1112/1431)
2. Menfi Tespit Davasının Konusu Nedir?
Menfi tespit davasında, borçlunun “borçlu olmadığı” itirazı ve iddiaları dinlenir. Buna göre, ya başlatılmış bir takip vardır; borçlu takibe konu borcun bulunmadığını ispat etmeye uğraşmaktadır. Ya da, henüz başlamış bir takip bulunmasa dahi, borçlunun hukuki menfaati bulunmak kaydıyla, başlatılması olası bir icra takibi bulunmaktadır; buna karşı borçlu olunmadığı iddiaları ispat edilmeye çalışılmaktadır.
Her ne şekilde açılmış olursa olsun, menfi tespit davasının sonunda borçlu olmadığını ispat eden kişi, hakkında takip başlatılmasını önlemiş olacağı gibi, başlatılmış bir takip varsa menfi tespit davasındaki ilamı göstererek takibin iptalini sağlayabilir.
Özetle, menfi tespit davasının odak noktası, borçlu olmadığını iddia eden kimsenin gerçekten borçlu olup olmadığının tespitidir.
Borçlu çeşitli nedenlere dayanarak, maddi hukuk bakımından borçlu olmadığını ileri sürüp olumsuz tespit davası açabilir.
Menfi tespit davasının konusu olabilecek bazı hususlar şunlardır:
- Bedelsiz Senet Nedeniyle Menfi Tespit Davası Açılması
Borçlu, alacaklının elinde bulunan senedin bedelsiz olduğunun tespiti için menfi tespit davası açabilir. Bedel kavramı, senedi alanın, senet karşılığında yerine getirdiği veya yerine getireceği edimi ifade eder. Bedel ilişkisi ise, senedi düzenleyenle senedin lehtarı arasındaki ilişkiyi ifade eder.
Senedin düzenlenmesine temel oluşturan borç ilişkisi baştan itibaren geçerli değildir veya borç ilişkisi hiç doğmamışsa, senet baştan itibaren bedelsiz senettir. Buna örnek olarak hatır senetleri örnek gösterilebilir.
Taraflar arasında geçerli bir borç ilişkisi nedeniyle düzenlenmiş olan senetlerde; borç, senet düzenlendikten sonra ortadan kalkarsa, senet bedelsiz kalır. Örneğin; borç ödendiği halde senedin borçluya iade edilmemesi; senet borçlusu senet alacaklısında olan alacağı ile senetten kaynaklanan borcunu takas etmesi ya da karşılıklı edimleri içeren akitlerde, bu akitten doğan para borcunun ifası için düzenlenen senet, para borcunun karşılığını oluşturan edimin ifa edilmemesi halinde senet bedelsiz kalmış olabilir.
- Düzenlenen Senedin Ahlaka, Adaba, Kamu Düzenine Aykırı Olduğu İçin Geçersizliği
Borçlu, düzenlenen senedin ahlaka, adaba, kamu düzenine aykırı olduğu için geçersiz olduğunu, örneğin; senedin başlık parası karşılığı olarak düzenlendiğini, ihaleye fesat karıştırılması amacı ile düzenlendiğini, evlilik dışı beraberliği sürdürmek amacı ile düzenlendiğini, evlenmeyi sağlamak amacı ile düzenlendiğini, kumar ya da bahis borcu olduğu vb. nedenleri ileri sürerek borçlu olmadığının tespitini isteyebilir.
- Haciz İhbarnamesi Nedeniyle Üçüncü Kişinin Menfi Tespit Davası Açması
Kendisine İİK 89/1 uyarınca birinci ve ikinci haciz ihbarnamesi gönderilen üçüncü kişinin 7 gün içinde buna –icra dairesine başvurup- itiraz etmemesi üzerine, kendisine bu kez üçüncü haciz ihbarnamesi gönderilirse, üçüncü kişi, takip alacaklısı aleyhine olumsuz tespit davası açarak ‘’takip borçlusuna hiç ya da haciz ihbarnamesinde bildirildiği kadar borcu bulunmadığını’’ ileri sürebilir.
- Senedin ya da Borcun Ehliyetsizlik Nedeniyle Geçersiz Olması
Senedin ya da borcun ehliyetsizlik nedeniyle geçersiz olduğunu, örneğin; senedin düzenlendiği tarihte borçlunun medeni hakları kullanma ehliyetine sahip olmadığı ya da kısıtlı olduğu veya tüzel kişi adına düzenlenen senetlerde senedi düzenleyenin ‘’temsil yetkisinin’’ bulunmaması ileri sürülerek menfi tespit davası açılabilir.
Adi ortaklıkta, temsil ve idare yetkisi belli bir ortağa verilmediği müddetçe ortaklığı her ortak temsile yetkili olduğundan, ortaklardan birisi tarafından atılan imzadan diğer ortaklar da sorumlu olur. Böyle bir durumda tüm ortakların açacağı menfi tespit davasının reddi gerekir.
- Sahtelik veya Tahrifat Nedeniyle Senedin Geçersiz Olması
Sahtelik ve/veya tahrifat nedeniyle senedin geçersiz olduğu, örneğin; senetteki imzanın sahte olduğu, senedin vade ve/veya miktar kısmında tahrifat bulunduğu ileri sürülerek menfi tespit davası açabilir.
- İradeyi ortadan kaldıran nedenlerle senedin geçersiz olduğu, örneğin; senedin hata, hile, tehdit ve gabin sonucu düzenlenmiş olduğu ileri sürülerek, menfi tespit davası açılabilir.
- Senedin yasanın öngördüğü biçimde düzenlenmediği için hükümsüz olduğu, örneğin, bir kambiyo senedinde TTK’nın aradığı zorunlu unsurların bulunmadığı dolayısıyla senedin kambiyo senedi olarak geçerli olmadığı ileri sürülerek menfi tespit davası açabilir.
Cezai şart olarak senet düzenlenebilir. Sadece bu nedenle bononun iptaline karar verilemez.
- Takip konusu alacağın muaccel olmadığı, dolayısıyla takip konusu yapılamayacağının tespiti için de menfi tespit davası açılabilir.
- Takipte istenen faiz miktarının yerinde olup olmadığı, takip kesinleşmiş olsa dahi menfi tespit davasına konu yapılabilir.
- Ayıplı mal veya hukuki ayıp nedeniyle borçlu menfi tespit davası açabilir. Örneğin, Yasal olmayan yollarla yurda getirilmiş olan malı satın alan alıcının, satın aldığı malın bu nedenle kendisinden geri alınması galinde ‘’hukuki ayıp’’ sebebiyle ‘’satış akdinin feshini ve semen olarak verdiği senetlerden dolayı borçlu olmadığının tespitini’’ isteyebilir. Keza, daha sonra haczi kaldıracağını taahhüt ederek taşınmazını üzerindeki hacizle birlikte satan satıcının bu taahhüdünü yerine getirmemesi halinde, alıcının ‘’hukuki ayıp’’ nedeniyle, ‘’satıcıya verdiği senetlerden –haciz miktarı kadar- borçlu olmadığının tespiti’’ için menfi tespit davası açması mümkündür.
Bono hamilinin, cirantalara müracaat edebilmesi için düzenleyene ödememe protestosu çekmesi zorunlu ise de; hamilin senedi devraldığı kendi cirantası ile arasında temel ilişki bulunduğundan cirantanın hamile yönelik menfi tespit davasında ‘’protestonun yapılıp yapılmadığına’’ değil, temel ilişkiye göre davanın çözümlenmesi gerekir. (19. HD. 21.09.2017, 2016/19135; 6144)
Miktarın belli olması halinde kısmi menfi tespit davası açılamaz. ( 19. HD. 25.09.2014, 17244/14145)
Süresinde itiraz edilmemesi nedeniyle takip yönünden kesinleşen faiz oranına karşı menfi tespit davası açılmasına yasal bir engel bulunmamaktadır. ( 19. HD. 12.02.2014, 612/2835)
Kambiyo senetlerinde ‘’imzaların istiklali’’ geçerli olduğundan poliçeye hani sıfatla olursa olsun imza atarak sorumluluk altına girmiş olan kişinin diğer imza sahiplerinin sorumluluğundan ayrı ve bağımsız olarak borç altına girmiş olacağı.. ( 19. HD. 29.06.2004, 2003/10429; 7779)
Senet arkasında ‘’senedin neyin teminatı olduğu’’ açıkça belirtilmedikçe ‘’senedin teminat senedi olduğu’’ şeklindeki yazıların senedin geçerliliğinde etkili olmayacağı. ( 19. HD. 25.05.2004, 2003/10426)
3. Menfi Tespit Davasının Açılma Süresi
Borçlu, menfi tespit davasını en geç borç ödeninceye kadar geçecek olan süre içinde dava açabilir. Kanunda, menfi tespit davasının açılması bakımından öngörülmüş bir hak düşürücü süre bulunmamaktadır. Ancak, menfi tespit davasında dayanılan hukuki sebebin ileri sürülebilmesini maddi hukuk bir süre ile sınırlamışsa, bu süre içinde menfi tespit davasının açılması gerekir.
Örneğin; Hata, hile veya tehdit sonucunda imzaladığı sözleşme ya da senetten dolayı borçlu olmadığının tespitini isteyen kişinin, hatanın ve hilenin öğrenildiği, tehdidin ortadan kalktığı tarihten itibaren 1 yıl için borçlu olmadığı hususunu alacaklı tarafa bildirmesi gerekir. Kanunda öngörülen bir yıllık süre hak düşürücü süre olduğundan mahkeme tarafından doğrudan doğruya araştırılır. Borçlu imzaladığı belge ya da senetten dolayı hata, hile, ikrah nedeniyle alacaklıya bir borcu bulunmadığını en geç 10 yıl içinde bildirmesi gerekir. Hata, hile veya ikraha uğrayan taraf bu durumu, sözleşmenin, belgenin, senedin düzenlenmesinden 10 yıl geçtikten sonra öğrenirse, artık hile nedeniyle iptal isteminde bulunamaz.
- Satılan taşınır şeyin tesliminden itibaren; adi ve ticari satışlarda 2 yıl içinde davanın açılması gerekir. (BK. M. 231; TTK m. 23) Dava adi ve ticari satışlarda 2 yıl geçtikten sonra açılırsa ve davalı satıcı; süresi içinde zamanaşımı itirazında bulunursa davanın bu nedenle reddi gerekir.
Satıcı, satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu ise, 2 yıllık zamanaşımı süresinden yararlanamaz.
- Satılan taşınmaz üzerinde yapının ayıplı olmasından doğan davalar, mülkiyetin geçmesinden başlayarak 5 yılın ve satıcının ağır kusuru varsa 20 yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Taşınır satışlarında, satıcının hilesine bağlanan hukuki sonuçların, taşınmaz satışlarında da uygulama alanı bulması gerekir. ( BK. M. 244/3 )
- İİK’nın 89/3. Maddesi gereğince kendisine ‘’ikinci haciz ihbarnamesi’’ gönderildikten sonra, buna 7 gün içinde icra dairesine itiraz etmemesi üzerine ‘’üçüncü haciz ihbarnamesi’’ gönderilen üçüncü kişinin, takip alacaklısına karşı, üçüncü haciz ihbarnamesinin tebliğinden itibaren 15 gün içinde, takip borçlusuna hiç ya da haciz ihbarnamesinde belirtildiği kadar borcu bulunmadığının tespiti için menfi tespit davası açması gerekir.
Ancak, istirdat davaları için bir hak düşürücü süre öngörülmüş olup, konuya ilişkin detaylı açıklamalar aşağıda yapılacaktır. Ancak yine de, özü itibariyle bir bilgilendirme yapılacak olursa; icra takibi sırasında ya da takipten sonra, borçlu olunmadığı halde takibe konu tutarın ödenmesi durumunda, bahse konu paranın icra dairesinden geri alınabilmesi için istirdat davası açılması gerekir. İstirdat davasının ise, kanunda yazılı hak düşürücü süre içerisinde açılması gerekmektedir. Buna göre; borç olmayan bir paranın icra dairesi adına açılan hesaba yatırılmasıyla birlikte süre işlemeye başlar ve BİR YIL SONRA SONA ERER. Bir yıllık süre hak düşürücü olup; sürenin geçip geçmediği mahkeme tarafından re’sen gözetilir.
4. Menfi Tespit Davasının Türleri Nelerdir?
Haciz İhbarnamelerine İstinaden Açılan Menfi Tespit Davaları
Bilindiği üzere, borçlunu üçüncü kişilerde bulunan hak ve alacaklarının da haczedilmesi ve alacaklının bu alacaklardan tatmin edilmesi mümkündür. Bu yol, 2004 s. İİK’nın 89’uncu maddesinde düzenlenen haciz ihbarnameleri ile işlemektedir. Bunun için, hakkında icra takibi yapılan borçlunun üçüncü kişilerden olan alacakları, ya da üçüncü kişiler zilyetliğinde bulunan malları, 89’uncu maddede yazılı haciz ihbarnamelerinin ilgililere tebliği ile haczedilebilir.
Bunun için ilgiliye önce “birinci haciz ihbarnamesi” gönderilir. İhbarnamede gösterilen borca haciz konduğu ve üçüncü kişinin bu borcunu ancak icra dairesine ödeyebileceği, takip borçlusuna yapılan ödemelerin geçerli olmayacağı, istenen bir taşınır malın teslimi ise, üçüncü kişinin derhal bu malı icra dairesine teslim etmesi aksi takdirde bedelini icra dairesine ödemek zorunda bıraktırılacağı yazılıdır. Birinci haciz ihbarnamesine itiraz edilebilir. Bahse konu itirazın hükümden düşürülmesi mümkün değildir. İtiraz edilmezse, ikinci haciz ihbarnamesi gönderilir ve birinci haciz ihbarnamesinde yazılı borca ya da mala ilişkin iddiaların kabul edildiği ve derhal gereğinin yapılması gerektiği bildirilir. İkinci haciz ihbarnamesine de itiraz edilmemesi durumunda, son ihbarname gönderilir: Bildirim (üçüncü haciz ihbarnamesi).
Son ihbarnamede, ihbarnamenin muhatabı olan üçüncü kişiye, 15 gün içinde parayı icra dairesine ödemesi ya da zilyetliğinde sayılan malı teslim etmesi, yahut BU SÜRE İÇERİSİNDE MENFİ TESPİT DAVASI AÇMASI GEREKTİĞİ bildirilir. Üçüncü kişi, bahse konu bildirim üzerine 15 gün içerisinde menfi tespit davası açmazsa ya da açıp kaybederse, ihbarnamede yazılı borcu ödemek zorunda kalır.
Menfi tespit davası açması durumunda ise, hakkında yürütülen takip işlemleri menfi tespit davası sonuçlanıncaya kadar talik edilir ve menfi tespit davasını kazanırsa hakkındaki tüm işlemler makabline şamil olarak düşer.
Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. (HMK m. 2/1)
Bu davada ispat yükü, davacı-3.kişiye düşer. Üçüncü kişi, açtığı menfi tespit davasında, ‘’takip borçlusuna borcu bulunmadığını’’ veya ‘’malın takip borçlusuna ait olmadığını’’ kanıtlamak zorundadır. İspatı gereken husus ‘’olumsuz bir olay’’ olduğundan, ispat külfetinin yerine getirilmesi oldukça zordur.
Davacı 3. Kişi açtığı menfi tespit davasını kazanırsa; zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemekten kurtulur. Davanın kabulüne karar verilmesi halinde ayrıca davacı 3. Kişi lehine tazminata hükmedilmez, İİK’nın 89/3. Maddesinde böyle bir hüküm öngörülmemiştir.
Davacı 3. Kişi açtığı menfi tespit davasını kaybederse; zimmetinde sayılan borcu veya yedinde sayılan parayı/malı, icra dairesine ödemek zorunda kalır. Mahkeme, dava konusu alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere tazminata da kendiliğinden hükmeder. Mahkemenin bu tazminata hükmedebilmesi için, davalı-alacaklının bunun talep etmesine gerek yoktur. Bu tazminat ‘’3.kişinin, kötü niyetler olumsuz tespit davası açıp, takibi sürüncemede bırakmasına engel olmak için’’ kabul edilmiştir.
İcra Takibinden Önce Menfi Tespit Davası Açılması
Borçlu, hakkında henüz bir icra takibi başlamadan önce, yapılabilecek takibi düşünerek, kendisini bir borç ile tehdit eden kimseye karşı, ‘’böyle bir borcu bulunmadığının tespiti’’ için dava açabilir. Bu durumda borçlunun borçlu olmadığının hemen tespit edilmesinde korunmaya değer bir hukuki yararı olmalıdır.
Menfi tespit davası ile icra takibi aynı gün başlatılmışsa bu durumda icra takibinin daha önce yapılmış olduğunu kabul etmek kötü niyetli borçlularla mücadele bakımından daha uygun olur.
Yukarıda da ifade olunduğu üzere, HUKUKİ YARARININ BULUNMASI ŞARTIYLA, borçlu olduğu iddia edilen kişinin “borçlu olmadığını” ispatlamak üzere genel görevli mahkemelerde menfi tespit davası açması mümkündür.
Davacının, menfi tespit davası açmaktaki yararı hukuki olmalıdır; ideal veya ekonomik yarar yalnız başına yeterli değildir. Davacı, hakkına kavuşmak için mahkemenin kararına ihtiyaç duymalıdır. Davacının dava açmaktaki hukuki yararının, korunmaya değer bir yarar olması gerekir. Dava edilen alacak miktarının çok az bir miktar olması halinde bile davacının hukuki yararı vardır diyebiliriz.
Hukuki yarar dava açıldığı anda var olmalıdır; ilerideki bir yarar yeterli değildir. Bu nedenle, muaccel olmayan alacak için dava açılamaz; açılırsa, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilir. Fakat bu durum, alacağın muaccel hale gelmesinden sonra yeniden dava edilmesine engel değildir.
Hukuki Yararla İlgili Örnekler:
- Alacaklı olduğunu iddia eden şahsın elinde İİK’nın 68/1 maddesinde sayılan
nitelikte belge yok ise borçlunun ‘’menfi tespit davası’’ açmakta hukuki yararı yoktur. Zira alacaklı takip başlattığında, borçlunun itirazı halinde takip duracaktır. Borçlu ‘’aleyhine açılacak, itirazın iptali davasında’’ borçlu olmadığına dair defileri bu davada rahatlıkla ileri sürebilir.
Keza borçlunun, alacaklının elindeki adi senedin sahte olduğunun tespiti için menfi tespit davası açmakta hukuki menfaati yoktur. Zira, söz konusu adi senede istinaden ilamsız genel takip yapılması halinde, borçlu imzaya itiraz suretiyle takibi durdurabilir. Alacaklı itirazın geçici kaldırılması için icra mahkemesinden karar alsa bile; borçlu, borçtan kurtulma davası açarak senedin sahte olduğunu tespit ettirebilir.
- Borçlunun ‘’borcun zamanaşımına uğradığının’’ tespiti için menfi tespit davası açmasında hukuki menfaati yoktur. Zira borçlunun yapılacak icra takibine itirazı üzerine, alacaklının açacağı itirazın kaldırılması veya itirazın iptali davalarında bu durum pekala borçlu tarafından ileri sürülebilir. Dolayısıyla, bu aşamaya gelmeden açılacak menfi tespit davasında davacı borçlunun hukuki menfaati yoktur.
- Alacaklının elinde kambiyo senedi olmasına karşılık, borçlunun elinde İİK’nın 68/1 maddesinde sayılan belge yok ise, borçlunun ‘’menfi tespit davası’’ açmada hukuki menfaati olduğunu kabul etmek gerekir.
- Alacaklı olduğunu iddia eden şahıs, borçluya borcun ödenmesi için ihtarname gönderir ise, bu kişiye karşı menfi tespit davası açabilir.
- Alacaklı, borçluya protesto çekerek, bono bedelinin ödenmesini talep etmişse, borçlu protestoya konu senedin bedelini daha önce ödediğini, senedin hata-hile veya korkutma ile düzenlendiğini veya senedin hatır senedi olduğunu veya benzeri bir nedenle senedin borçlusu olmadığını düşünüyorsa; protestoya muhatap olan kişinin menfi tespit davası açması için ‘’hukuki yararının’’ olduğu kabul edilir.
Buna karşılık İİK’nın 89 maddesine göre gönderilen haciz ihbarnamesine gecikmiş itirazda bulunan şahsın bu talebi kabul edilmiş ve bu karar kesinleşmiş ise, menfi tespit davası açmada hukuki menfaati yoktur.
Keza, ikinci haciz ihbarnamesi gönderilmesini şikayet yolu ile iptal ettirme imkanı varken menfi tespit davası açmada hukuki menfaati yoktur. Yine ‘’ciro silsilesinde’’ ismi bulunmayan şahsın bu davayı açmada hukuki menfaati yoktur.
Kiraya veren, tahliye sonrası hasar, kira veya yan gider alacağı bulunduğunu ileri sürmediğine göre, depozito bedelinin ödenmiş olan kira bedellerinden mahsup edilmesi gerekir. Hal böyle olunca mahkemece, depozito bedelinin davacı tarafça ödenen kira bedellerinden mahsup edilmesi suretiyle kiracının menfi tespit istemi hususunda bir karar verilmelidir. ( 3. HD. 11.02.2019, 2017/8216; 948)
İmzalanmış açık çek yapraklarının rıza hilafına elden çıktığı ve doldurularak tedavüle çıkarıldığı belirtilen çekler için menfi tespit davası açılabilir ancak bu çeklerin ‘’rıza hilafına elden çıktığının’’ tespitine dair talepte bulunan davacının hukuki yararı yoktur. ( 11. HD. 16.01.2018, 2016/6741; 316)
Davacının davadan önce iade edilen teminat mektupları ve çek yapraklarından dolayı menfi tespit davası açmasında hukuki yarar yoktur. ( 19. HD. 06.04.2015, 2014/7626; 4782)
Duran takibin devamını sağlamak amacıyla itirazın iptali davasının açılmadığı durumlarda borçlunun menfi tespit davası açmakta hukuki yararı vardır. Zira borçlu davacının tehdit unsuru taşıyan borç belgesi karşısında bundan kurtulmak ve maddi hukuk açısından borçlu olmadığının tespitine dair kesin hüküm elde etmek amacıyla dava açmakta hukuki yararı mevcuttur. (13. HD. 13.10.2014, 24830/30918)
Tespit davasında hukuki yararın olup olmadığı, davanın her aşamasında re’sen gözetilir. Tarafların bu konuda bir itirazlarının bulunmaması, hatta buna rıza göstermeleri halinde bile bu şart bulunmadıkça tespit davası dinlenmez. ( 11. HD. 04.03.2014, 2013/18042; 4049)
İtirazın iptali davası açılıp görülmekte olduğu sırada aynı konu ile ilgili olarak menfi tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. ( 19. HD. 24.04.2014, 1583/3552)
Borçlu olmadığını iddia eden menfi tespit davacısı, davanın açılmasından sonra hakkında BAŞLATILACAK İCRA TAKİPLERİNİ DURDURAMAZ. Zira, menfi tespit davasının icra takiplerinin durmasını sağlayan bir mahiyeti bulunmamaktadır. Ancak, başlatılacak takipler nedeniyle mağduriyet yaşamamak ve takibe konu edilen tutarı ödemek zorunda bırakılmamak için mahkemeden İHTİYATİ TEDBİR kararı alabilir. Tedbir, menfi tespit davası sonuçlanıncaya kadar icra takibinin durmasının sağlanmasıdır. Bunun için davacının, İİK 72’de hükmolunduğu üzere, takibe konu alacağın en az %15’i tutarında bir teminat göstermek ve icra dairesine yatırması gerekmektedir. Ancak bu halde dahi son karar mahkemede olup, ihtiyati tedbir kararı verilmemesi de mümkündür.
İcra Takibi Başlatıldıktan Sonra Menfi Tespit Davası Açılması
Başlarken belirtelim ki, borçluya ödeme emri tebliğ edilmeden veya tebliğ edildikten sonra itiraz süresi içinde ödeme emrine itiraz ederek durdurmak yerine menfi tespit davası açmakta hukuki menfaati yoktur. Fakat ÖDEME EMRİNE İTİRAZ ETMEMİŞ VEYA EDEMEMİŞ borçlunun menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunduğuna şüphe yoktur.
Kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takipte borca ve imzaya itiraz takibi durdurmadığından icra mahkemesi nezdinde borca veya imzaya itiraz eden borçlunun elinde İİK’nın 169a/1 fıkrasında sayılan nitelikte belge yoksa icra mahkemesindeki itiraza rağmen genel mahkemede menfi tespit davası açmasına hukuki menfaati vardır.
Yargıtay’ın hukuki menfaatin bulunduğuna dair içtihatlarından bazı örnekler:
- Kendisine icra takibiyle ilgili ödeme emri gönderilen borçlunun, takibe itiraz etmekle beraber alacaklının bir yıl içinde itirazın iptali davası ya da genel hükümler çerçevesinde alacak davası açmasını beklemeden borç tehdidinden kurtulmak amacıyla olumsuz tespit davası açmakta hukuki yararının bulunduğu…
- Çek bedeli ve eklentilerinin bankada bloke edildiğini öğrendikten sonra icra takibi yapmış olan alacaklıya karşı borçlunun, menfi tespit davası açmakta hukuki yararının bulunduğu…
- Dava konusu bonoların cirantası olan davacı tarafından ‘’bu bonoların rızası dışında elinden çıktığını ve davalının kötü niyetli hamil olduğunu’’ iddia ederek menfi tespit davası açmasında hukuki yararının bulunduğu…
- Mirasçılar tarafından, -miras bırakanın düzenlediği senedin muvazaalı olduğu- iddiasıyla, senet lehtar ve hamili aleyhine, olumsuz tespit davası açılabileceği…
- İptali istenen bonoların, üçüncü kişilere ciro edilmiş olması halinde bile,
borçlunun senet lehtarına karşı ‘’bu senetlerden dolayı borçlu bulunmadığının tespitini’’ istemekte hukuki yararının bulunduğu… belirtilmiştir.
Davacı, aleyhine murisin borcundan dolayı başlatılan icra takibi nedeniyle borçlu olmadığının tespiti davasını açmışsa da; aynı zamanda murisin terekesinin borca batık olduğu gerekçesiyle mirasın hükmen reddinin tespiti istemli davayı da açtığı, esasen o dava ile bu davanın sonucuna ulaşma imkanının bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle dava açıldığı sırada davacının bu davayı açmakta hukuki yararı bulunmamaktadır. ( 4. HD. 17.12.2019, 2688; 6067)
Takip borçlusu genel takipte ödeme emrine itiraz ettiği için takip dursa bile, ayrıca menfi tespit davası açmada hukuki menfaati vardır. ( 13. HD. 13.10.2014, 24830/30918)
Borçlunun icra hukuk mahkemesinde borca itiraz talebinin reddine karar verilmesinden sonra genel mahkemede menfi tespit davası açmasında hukuki menfaati vardır. (13. HD. 16.10.2014, 21783/31452)
Tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde, kredi veren, asıl borçluya başvurmadan kefilden borcun ifasını isteyemez. Asıl borçlu hakkında aciz belgesi almadan kefil hakkında takip yapılması halinde kefilin menfi tespit davası açmada hukuki menfaati vardır. Bu nedenledir ki alacaklı banka, asıl borçlu aleyhine icra takibi yapıp, takip semeresiz kalmadıkça, kefillerden borcun ifasını isteyemez. ( 13. HD. 21.05.2012, 10691/12996)
Menfi tespit davası, kural olarak, başlatılmış olan icra takiplerini durdurmaz. Nitekim, takipten sonra açılmış olan menfi tespit davalarında, takipten önce açılmış olan menfi tespit davalarında olduğu gibi bir İHTİYATİ TEDBİR KARARI VERİLEMEZ. Yani, takipten sonra açılan menfi tespit davalarının hiçbir şekilde takibi durdurmaya ehli yoktur.
Ancak uygulamada şöyle bir yola başvurulmaktadır: Mahkeme, takip sonunda tahsil edilecek paranın, icra veznesinden alacaklıya verilmemesi ve menfi tespit davasının kesinleşmesine kadar icra veznesinde tutulması için, ALACAK TUTARININ TAMAMININ VE BUNA EK OLARAK %15’İNİN teminat olarak yatırılması karşılığında ihtiyati tedbir kararı verebilmektedir. Bu durumda borçlu, en az borcun %115’i tutarında bir teminat ile borç miktarının en azından alacaklıya teslim edilmemesini sağlayabilmektedir.
Borçlu tarafından açılacak menfi tespit davası, alacağın bağlı olduğu zamanaşımını kesecektir. Zira Hukuk Genel Kurulu ve Yargıtay 12. Hukuk Dairesi de son kararlarında bunu belirtmişlerdir.
Menfi tespit davasının kazanılması halinde; alacaklı olduğunu iddia eden kişinin kötüniyetli olarak davacıyı menfi tespit davası açmaya zorladığı anlaşılırsa takibe konu ettiği alacak tutarının en az %20’si tutarında tazminat ödemeye mahkum edilir.
Ancak, menfi tespit davasının reddi halinde aynı durumun borçlu için söylenmesi mümkün değildir; borçlu tazminata mahkum edilemez. Zira alacaklı, menfi tespit davası açılmış olduğu için alacağına daha geç kavuşmuş olmayacak, menfi tespit davası takibe bir halel getirmiş olmayacaktır. Ancak, teminat yatırılarak ihtiyati tedbir kararı alınması ve alacaklının alacağına daha geç kavuşmuş olması durumunda takip tutarının %20’si oranında bir tazminata hükmedilmesi gerekir.
5. Menfi Tespit Davasında Yargılama Usulü
Menfi tespit davası, yargılama usulü yönünden genel hükümlere yani HMK’ya tabidir.
Menfi tespit davasında borçlu, alacaklı olduğu iddiasındaki kimseye karşı dava açmaktadır. Eğer borç bir şekilde zaten ödenmişse, bu halde açılacak olan dava menfi tespit davası değil, aşağıda izah edilecek olan istirdat davasıdır.
- Menfi tespit davasında görevli mahkeme miktar ve değeri ne olursa olsun
ASLİYE HUKUK MAHKEMELERİDİR. Ancak uyuşmazlığın niteliği dikkate alınarak Tüketici Mahkemesi, İş Mahkemesi veya dava konusu borç ticari nitelik taşıyorsa Ticaret Mahkemesinde menfi tespit davası açılabilir. Örneğin; Kambiyo senedinden kaynaklı bir borç nedeniyle açılacak menfi tespit davası ticaret mahkemesinde, bireysel konut işleminden kaynaklanan menfi tespit davası tüketici mahkemesinde, işveren ile işçi arasındaki hizmet sözleşmesi kapsamına ilişkin davanın iş mahkemesinde görülmesi gerekir.
Takip konusu senet, üzerinde düzenleme tarihi ve düzenleme yeri belirtilmediğinden kambiyo senedi vasfı bulunmamaktadır. Bu durumda, davanın mutlak ticari dava niteliğinde olduğu söylenemez. Tarafların tacir oldukları da iddia edilmediğine göre, uyuşmazlığın genel hükümler çerçevesinde, asliye hukuk mahkemesinde görülüp, sonuçlandırılması gerekir. ( 13. HD. 10.12.2019, 2017/2865; 12307)
Uyuşmazlık kira sözleşmesinden kaynaklanmakta olup davaya bakma görevi Sulh Hukuk Mahkemesi’ne aittir. ( 3. HD. 20.02.2019, 2017/6045; 13698)
Kaçak elektrik tüketiminden dolayı menfi tespit davası açan davacının abone grubunun ‘’ticarethane’’ olduğu belirtildiğine göre, bu kişi ticaret siciline kayıtlı olmasa bile, tacir sayılıp sayılmadığı hususunda yeterli araştırma yapılarak ve davalının da tacir olduğu gözetilerek görevli mahkeme konusunda re’sen bir karar verilmesi gerekir. ( 13. HD. 28.06.2018, 2016/19360; 7312)
Davacı ile davalı arasında bononun düzenlendiği tarihte işçi işveren ilişkisi bulunduğu, davacı davalı yanında şoförü olarak çalıştığı, araçla meydana gelen zarar üzerine bononun düzenlenmiş olduğu dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Bu durumda davaya bakma görevi İş Mahkemesine ait olup, mahkemece görev hususu re’sen gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekir. (19. HD. 06.11.2018, 2016/20406; 5506)
Banka kredi kartı uyuşmazlıklarında görevli mahkeme tüketici mahkemeleridir. ( 19. HD. 15.10.2018, 2016/19463; 4933)
Bononun, kira sözleşmesindeki bedelin teminatı için verildiği tarafların kabulünde olduğuna göre, söz konusu bonodan dolayı açılan menfi tespit davası, sulh hukuk mahkemesinde görülür. (19. HD. 20.12.2016, 3028/16023)
Nakliyecilik sözleşmesi nedeniyle verilen boş bononun doldurularak kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takibe konulması üzerine düzenleyenin açtığı menfi tespit davası ticaret mahkemesinde görülür. (17. HD. 20.01.2015, 2014/18622; 628)
Alacaklının zamanaşımına uğradığını kabul ettiği bir senedin kambiyo vasfı bulunmadığı tartışmasız olduğundan, bu bonoya istinaden açılacak itirazın iptali davası asliye hukuk mahkemesinde görülür. (17. HD. 20.01.2015, 2014/24353; 697)
Dava, davalı futbolcuya sözleşmeden doğan alacaklarına karşılık verilen bonolardan kaynaklanan menfi tespit istemine ilişkindir. Taraflar tacir olmayıp aralarındaki uyuşmazlık sözleşmeden kaynaklanan ücret alacağına ilişkin olduğuna göre mutlak ticari davadan da söz edilemez. Bu durumda davaya bakma görevi Asliye Hukuk Mahkemesinindir. (13. HD. 27.06.2013, 12913/17731)
Dava boşanma, nafaka ya da tazminata yönelik ise davaya bakmakla görevli mahkeme Aile Mahkemesidir. (13. HD. 1.7.2009, 3703/9193)
- Yetkili mahkeme ise, davalının yerleşim yeri mahkemesi veya takibe başlandıktan sonra menfi tespit davası açılması halinde takibin yapıldığı icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesidir.
İİK’nın 89/3 maddesine dayalı menfi tespit davası, davacı/üçüncü kişinin yerleşim yerinde veya icra takibinin yapıldığı yer mahkemesinde açılır. (19. HD. 24.06.2013, 8286/11811)
İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davasıdır. TTK’nın 72/son maddesi uyarınca menfi tespit ve istirdat davaları, takibi yapan icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabileceği gibi, davalının yerleşim yeri mahkemesinde de açılabilir. ( 19. HD. 3.5.2005, 3157/4956)
- Menfi Tespit Davasında İspat Yükü
İspat konusu vakıalardır. Vakıalar dışındaki hususlar ispatın konusu olmaz. ( m. 187/1) Bu vakıalar; Uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek, Tarafların üzerinde anlaşamadıkları, Çekişmeli vakıalar olmalıdır.
Her davada olduğu gibi, menfi tespit davalarında da ispat yükü büyük önem taşır. Çünkü, kendisine ispat yükü düşen taraf bunu yerine getirmezse, açtığı ya da aleyhine açılan davayı kaybeder.
Menfi tespit davalarında ispat yükü, davacının iddiasının dayandığı nedenlerin niteliğine göre değişir. Bu nedenle kambiyo senetleri hakkında açılan olumsuz tespit davalarında, senedin dayanağı olduğu ileri sürülen hukuki ilişki ile senet metnindeki borç sebebi karşılaştırılarak, ispat yükünün kime düşeceği belirlenir.
Davacı-borçlunun dava konusu borcun hiç doğmadığını yani; davalı-alacaklı ile arasında hiçbir hukuki ilişki bulunmadığını ileri sürmesi halinde ispat yükü davalı-alacaklıya aittir. Çünkü hukuki ilişkinin varlığını ileri süren davalı olduğu için MK’nın 6 maddesi gereğince, bu iddiasını kendisinin ispatlaması gerekir.
Borçlunun, kesinleşen ve bir belgeye dayanmayan ilamsız takip hakkında açtığı ‘’borcun bulunmadığını’’ tespite yönelik davada alacağın varlığını ispat yükü alacaklıdadır.( HGK. 5.11.2003, 13-695/630)
Senedin veresiye akaryakıt alım-satım ilişkisine dayalı olarak düzenlenmiş olduğunun taraflarca kabul edilmiş olması halinde, davalının ‘’senet bedeli kadar davacıya ve ortağı bulunduğu şirkete’’ mal verdiğini kanıtlaması gerekeceği… (19. HD. 8.11.2001, 3581/7279)
Borçlu-kiracının ‘’teminat olarak verdiğini’’ iddia ettiği bonoların ‘’nakit karşılığında düzenlendiğini’’ ileri süren davalı-alacaklının bu bildiriminin –kendisinin kiracısından alacağı varken, ona borç para vermesi düşünülemeyeceğinden- hayatın olağan akışına ters düşeceği… (11. HD. 18.6.1990, 4552/4836)
Buna karşın, davacı/borçlunun hukuki ilişkinin varlığını kabul etmekle beraber, bunun başka bir nedenle geçersiz olduğunu ya da sona erdiğini ileri sürmesi halinde, ispat yükü davacı/borçluya düşer. Çünkü doğduğunu kabul ettiği hukuki ilişkinin sona erdiğini iddia edenin MK’nın 6. Maddesi gereğince kendisinin ispatlaması gerekir.
Davacının yanında sekreter olarak çalışan davalının, başka bir amaçla kullanılması için kendisine bırakılan imzalı ve diğer kısımları boş olan çekleri iade etmeyip …bedelden doldurup bankaya ibraz ettiğinin davacı tarafından uygun delillerle ispatı gerekeceği… (19. HD. 19.02.1997, 6415/1466)
Haciz tutanağında borcun varlığını kabul eden ancak ödediğini bildirmiş olan borçlunun ‘’borcunu ödediğini’’ yasal delillerle kanıtlaması gerekeceği… ( 13. HD. 15.01.2002, 11496/234)
Borçlu, hakkında kesinleşen ve bir belgeye dayanmayan ‘’senetsiz yapılan’’ ilamsız icra takibi hakkında açtığı menfi tespit davasında, Yargıtay hiçbir ayrım yapmadan, ‘’yokun ispatının mümkün olmadığı’’ gerekçesiyle; hiçbir belgeye dayanmadan icra takibi yapan davalı/alacaklının, alacağının varlığını ispat etmesi gerektiğini belirtmiştir.
Malen, kaydını taşıyan senet hakkında ‘’karşılıksız kaldığı’’ gerekçesiyle açılan menfi tespit davasında satıcının malların teslim edildiğini; alıcının ise, malların teslim edilmediğini ileri sürmesi halinde ispat yüküdavalı-alacaklının üzerindedir.
Malen kaydını taşıyan senet karşılığında, davalı-alacaklının ‘’davacıya nakit para verdiğini’’ belirtmesi halinde, davacı-borçludaki alacağın miktarını davalı-alacaklının kanıtlaması gerekeceği… ( 19. HD. 20.05.2004, 9992/5938)
Nakden kaydını taşıyan bononun, davalı-alacaklı tarafından ‘’mal bedeli karşılığında’’ düzenlendiğinin ileri sürülmesi halinde, bu hususu ispat yükünün davalı-alacaklıya düşeceği… ( 19. HD. 7.04.2003, 6178/3691)
Taraflar arasında yazılı bir satım sözleşmesi bulunması halinde, satıma konu malların davacıya teslim edildiğinin ispat yükünün davalı-alacaklı tarafta olduğu… (11. HD. 8.02.1999, 8619/542)
Dava konusu senette borcun sebebi ‘’bedeli malen alınmıştır’’ ya da ‘’bedeli nakden alınmıştır’’ şeklinde belirtilmemişse, böyle bir senede yönelik menfi tespit davasında; davacı/borçlunun, senedin düzenlenmesini gerektiren bir sebep bulunduğunu ve fakat bu sebebin gerçekleşmediğini ya da ortadan kalktığını ileri sürüp bunu ispat etmesi gerekir. Örneğin, davacı-borçlu, dava konusu senedi, davalı-alacaklının kendisine göndereceği mallar karşılığında imzalandığını fakat malların gönderilmemesi nedeniyle karşılıksız kaldığını veya hatır senedi olarak davalı/alacaklıya verdiğini, ya da kumarda kaybettiği para karşılığı imzaladığını ileri sürerse bu iddialarını ispatlaması gerekir.
Menfi tespit davasında, HMK’nın ispata ilişkin genel kuralları geçerlidir. Bu davada davacı borcun olmadığını iddia ettiğine göre ‘’yoku ispat mümkün olmadığından’’ kural olarak ispat yükü alacaklıya aittir. Buna rağmen ispat yükü bazı durumlarda davalı-borçluya da düşebilir.
Davacı aleyhine şifahi sözleşmeye istinaden başlatılan takip nedeniyle açılan menfi tespit davasında, davalı yazılı sözleşme ibraz ederek alacaklı olduğunu ispata kalkışamaz. Bu davanın takip talebinde gösterilen borç ve borç sebebi ile bağlı olarak alınması gerekmekte olup, takip dayanağı belgeden başka bir belgeye dayanılmasının mümkün olmadığının kabulü gerekir. ( 13. HD. 19.12.2019, 2018/1508; 12867)
Menfi tespit davasında, mahkemenin taraflara tanık ve diğer tüm delillerini sunmak üzere 2 haftalık kesin süre vermesine ve ihtarat yapmasına rağmen, ispat yükü altında olan davalı kesin süreden sonra bir kısım delillerini sunmuş olsa bile, süresinde ve usulüne uygun delil bildirilmediğinden davanın kabulüne karar verilmesi gerekir. ( 3. HD. 30.05.2018, 2016/19310; 6056)
Satın alanın iade faturası davalı/satıcının ticari defterlerinde kayıtlı olmasa da, bu faturaların BA formu ile vergi idaresine davalı tarafça bildirildiği ve daha sonra düzeltme beyannamesi düzenlendiğinden davalı defterlerine kayıtlı olmayan bu faturalara konu malların davalı tarafça teslim alındığının kabulü gerekir. (19. HD. 23.03.2017, 2016/12244; 2368)
Satın alınan karpuzlardaki ayıp açık ayıp niteliğindedir. Satın alan muayene ve ihbar yükümlülüğünü yerine getirmediğinden, malı mevcut haliyle satın almış olur. (19. HD. 01.12.2016, 4264/15384)
Bononun korkutma neticesinde düzenlendiği iddia edilmişse de, bu konuda C. Savcılığı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Öte yandan boş olarak düzenlendiği iddia edilen senedin alacaklı tarafından anlaşmaya aykırı doldurulduğunun yazılı belge ile ispatlanması gerekir. (19. HD. 01.12.2016, 4264; 15384)
Bonoda nakden kaydı bulunmasına rağmen, davalı senedin ‘’mal karşılığı’’ düzenlendiğini iddia ettiğine göre, ispat yükü davalıdadır. ( 19. HD. 12.12.2016, 9136/ 15659)
İmza incelemesinde sadece mahkeme huzurunda alınan imzalarla yetinilmeyerek davacının imzası bulunabilecek tüm resmi kurumlardan tatbike medar imzaları toplanarak imzanın davacı eli ürünü olup olmadığının tespitine yönelik bilirkişi raporu alınması gerekir. ( 13. HD. 13.10.2014, 15035/30915)
Faturada ‘’teslim alan’’ olarak ismi yazılı şahsın davacı çalışanı olup olmadığının tespitinden sonra karar verilmelidir. ( 19. HD. 15.10.2014, 13404/15161)
Çift taraflı talilde ispat yükü yer değiştirmez. ( 19. HD. 23.09.2014, 10371/13955)
Alacaklı dışında başka şahsa yapılan ödemenin ifa sayılabilmesi için alacaklının bu konuda yazılı talimatı gerekir. ( 19. HD. 10.12.2013, 16143/19668)
Menfi tespit istemine konu senetlerde ‘’nakden’’ ibaresi bulunmamaktadır. Bu durum karşısında mahkemece senetlerin hangi hukuki ilişki sebebiyle elinde olduğu davalıdan sorularak sonucuna göre karar verilmesi gerekir. (6. HD. 04.06.2013, 2012/16994; 9831)
İspat yükü kural olarak davalı/alacaklıya aittir. İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani menfi tespit davalarında da, tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran taraf o iddiayı ispat etmelidir.
Borçlu borcun varlığını inkar ediyorsa, bu durumlar ispat yükü davalı durumunda olmasına karşılık alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.
Menfi tespit davasında kural olarak, hukuki ilişkinin varlığını ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukuki ilişkinin(borcun) varlığını kanıtlamak durumundadır. Borçlu bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmiş, ancak bu hukuki ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez, hukuki ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir. Zira, davacı borçlu senedin bir hukuki ilişkiye dayanmadığını değil, başka bir hukuki ilişkiye dayandığını ileri sürmekte; temelde bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmektedir.
Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak, uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise, bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır.
Bonoda kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu iddia eden tarafa aittir. Ancak, bir defa mal alışverişine dayandığı ‘’malen’’ kaydıyla ya da bir alacak borç ilişkisine dayandığı ‘’nakden kaydı’’ ile senede yazılmışsa, artık buna uymak gerekir. Bu kayıtların aksinin savunulması ‘’senedin talili’’ nedene illete bağlanması anlamına gelir ki, böyle bir durumda ispat yükü yer değiştirir. Senedi talil eden, savunı kanıtlamak yükümlülüğü altına girer.
Zamanaşımına uğramış bir kambiyo senedine dayanılarak yapılan takip üzerine açılan menfi tespit davasında, davalı/alacaklının takip konusu alacağın dayandığı temel ilişkiyi ispat etmesi gerekir.
Çek karşılığında tamamen ayrı bir mal teslim edilmişse, ayıp ihbar süresi uygulanmayacağı dikkate alınarak düzenleyenin borçlu olup olmadığı tespit edilmelidir. ( 19. HD. 06.03.2017, 2016/6208; 1785)
Satılan mal bedelinin çekle ödendiği kabul edilmişse de, çeki düzenleyen borçlu şirket yetkilisinin alacaklı ile ayrı ticaret ilişkilerinin olması ve çeki kendi adına düzenlemesi dikkate alındığında, çeklerin şirket adına ödeme maksadıyla düzenlendiği söylenemez. (19. HD. 26.10.2017, 2016/13157; 7327)
Senedin vadesinden sonra yapılmış olan ödemenin mevcut borca karşılık yapıldığının kabulü gerekir. Şayet alacaklı bu ödemenin bir başka alacağa mahsuben yapıldığını ileri sürmekte ise alacağın ispatı davalıya aittir. ( 19. HD. 12.06.2017, 2016/9740; 4849)
Murisin imzası inkar edildiğine ve ispat yükü kendisinde olan davalının bonodaki imzanın davacıların murisine ait olduğunu ispat edemediğine göre, menfi tespit davasının kabulü gerekir. ( 19. HD. 14.02.2017, 2016/12357; 1117)
Davacı bonolardaki imzanın kendisine ait olmadığını ileri sürdüğünden bonolardaki imzanın davacı borçluya ait olduğunun ispat yükümlülüğü davalı alacaklıya aittir. Mahkemece alınan bilirkişi raporuna göre, imzanın davacıya ait olup olmadığı konusunda kanaat edinilemediği belirtilmiş olduğundan, bonolardaki imzanın davacıya ait olmadığı kabul edilerek davanın kabulü gerekir. ( 19. HD. 22.05.2017, 2016/7991; 4042)
İmza inkarına dayalı menfi tespit davasında, imza keşideci tarafından inkar edildiğinden imzanın keşideciye ait olduğunun ispatı alacaklı/davalı tarafa aittir.( 19. HD. 07.06.2017, 2016/19077; 4651)
Bonoda ‘’nakden’’ kaydı yazılı olmasına rağmen davalı/alacaklı C. savcılığındaki beyanında ‘’davacıya satılan bilgisayar karşılığında düzenlendiği’’ beyanına istinaden senedin ihdas nedenini talil etmiş olduğundan, ispat külfeti davalıdadır. (19. HD. 07.01.2014, 2013/17016; 672)
Davacı ödemesinin avans ödemesi olduğunun belirlenmiş olmasına göre, avans karşılığında davacı yana mal teslim edildiğinin davalı/satıcı yanca kanıtlanması gerekir. (19. HD. 09.12.2013, 14582/19550)
Satıcı/davalı malı teslim ettiğini ispatlamak zorundadır. ( 19. HD. 10.12.2013, 14915/19643)
Çekin süresi içerisinde ibraz edilmemesi halinde; hamil, sebepsiz zenginleşme hükümlerine istinaden düzenleyene başvurabilir. Bu durumda keşideci, sebepsiz zenginleşmediğini usulüne uygun delillerle kanıtlamakla yükümlüdür. ( HGK. 13.11.2013, 19-45/1556)
İspat yükü davacıda olsa bile davalı taraf ticari ilişkiyi kabul edip ödeme savunmasında bulunmuşsa; davalının ödeme savunmasını usulüne uygun delillerle kanıtlaması gerekir. ( 19. HD. 03.04.2013, 2012/9793, 5704)
Belgede, senet karşılığı 4.450 TL aldım dendiğine göre; davalıya yapılan ödemenin davacının başka bir borcuna ilişkin olduğunun davalı yanca savunulması halinde ispat yükü davalı/alacaklıya aittir. (19. HD. 24.03.2010, 5462/3305)
Nakden kaydını taşıyan bononun mal bedeli karşılığı düzenlediği savunulduğuna göre, ispat külfeti bonoda gösterilen düzenleme nedenine aykırı beyanda bulunan davalıdadır. (19. HD. 20.01.2006, 2005/2959; 206)
Havale tarihleri bononun tanziminden sonra olduğuna göre ödemelerin başka bir borca yönelik olduğunu davalının usulen kanıtlaması gerekmektedir. ( 19. HD. 27.10.2005, 2031/10768)
Davacı, davalının varlığını iddia ettiği hukuki ilişkinin doğduğunu ancak başka bir nedenle bu hukuki ilişkinin geçersiz olduğunu veya son bulduğunu ileri sürmekte ise, bu iddiayı ispat yükü davacıya aittir.
Bir senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya/borçluya düşer. Davacı, davalının iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü kendine düşer.
Bononun tanzim tarihinin tedavüle çıktıktan sonra konulduğunu davacı/borçlu ispat ederse senet geçersiz hale gelir.
Kira sözleşmesinde, kira bedellerinin senetle ödeneceğine dair bir hüküm yer almadığı gibi, kira sözleşmesinden ve senet metninden, takip konusu bonoların teminat senedi olduğuna dair bir kayıtta bulunmadığından, ispat yükü davacı/borçluda olup, dava konusu senetlerden dolayı borçlu bulunmadığını yazılı delillerle ispatlaması gerekir. ( 3. HD. 07.02.2019, 2017/4588; 890)
Bonoda ihdas nedeni yazılmadığına göre, davacı-borçlunun bonoyu kömürün tesliminden önce avans olarak verildiğini, kömürün teslim edilmediğini ve senedin bedelsizliğini, usul hükümleri gereğince yazılı delille ispatlaması gerekir. ( HGK. 11.04.2018, 2017/19-819; 771)
Davacı, davaya konu çeklerin teminat çeki olarak verildiğini yazılı delille ispatlayamadığı gibi, dava tarihinden sonra taraflar arasında düzenlenen protokol başlıklı belgede de davacının, icra takibine konu borcu kabul etmiş bulunmasına göre, artık söz konusu çeklerin teminat karşılığı verildiği ileri sürülemez. ( 19. HD. 22.03.2018, 2016/16597; 1474)
Dava konusu çekin avans olarak verildiğinin ispat yükümlülüğü davacı/borçluya aittir. ( 19. HD. 08.05.2017, 2016/9697)
Bonodan dolayı borçlu bulunmadığı ispat yükümlülüğü davacıya aittir. Davacı borçlu bulunmadığını ancak usulüne uygun yazılı delille ispatlayabilir. Bu hüküm göz önüne alınmaksızın CD delil olarak kabul edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır. ( 19. HD. 10/10/2017, 2016/19121; 6766)
Menfi tespit davasında davalının alacağı bir belgeye dayanır ve belge altındaki imza borçlu tarafından inkar edilmezse ispat yükü borçluya düşer. (19. HD. 06.01.2014, 2013/17727; 517)
Bononun vvekaleten ya da ticari mümessil sıfatıyla düzenlendiği ispat edilmediği sürece ‘’adına senet düzenlenen’’ sorumlu tutulamaz. ( 19. HD. 22.09.2014, 9415/13858)
Uyuşmazlık, davacının satın aldığı konuta su abonesi olmak için kanal katılım payı ödemekle yükümlü olup olmadığı konusundadır. Hizmet götürüldüğünün davalı tarafça kanıtlanmasını halinde davacı katılım payının yüklenici veya kendisi tarafından ödendiğini kanıtlamakla yükümlüdür. ( 13. HD. 15.01.2013, 2012/29149; 586)
Davacı-borçlu açık çek verdiğini yazılı delille ispatlamalıdır. Bu kural ceza davalarında da geçerlidir. ( 19. HD. 20.06.2013, 2012/144116; 11528)
Eser sözleşmesine dayanan işlerde, yapılan işin fen ve sanat kurallarına uygun imal yuedildiğinin ispat yükümlülüğü yükleniciye, iş bedelinin ödendiğini ispat yükümlülüğü ise iş sahibine aittir. (15. HD. 24.06.2013, 2012/4820; 4133)
Telefon abone sözleşmesindeki imzanın davacının eli ürünü olmadığının tespiti yeterli görülmeyerek aboneliğin tesis edildiği iş yerinin kime ait olduğu, telefonun kimler tarafından kullanıldığı, telefon kullanılan işyeri ile davacı arasında herhangi bir bağ bulunup bulunmadığı hususları araştırılarak karar verilmelidir. (13. HD. 27.04.2012, 6684/11605)
Uyuşmazlık ayıplı mal satışı iddiasına dayanmaktadır. Bu durumda mahkemece TTK’nin 25/3. Maddesi hükmü gözetilmek suretiyle süresinde ayıp ihbarında bulunulup bulunulmadığı hususları üzerinde durulup, tartışılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. (19. HD. 28.01.2010, 2009/3605)
Menfi tespit davalarında bir takım fiili karinelerden ve ticari teamüllerden de takdiri deliller olarak yararlanılabilir.
-Kiracının, ev sahibine daha önce vermiş olduğu borç paranın kendisine ödenmemesine rağmen, tekrar ev sahibine borç para vermesi ve aldığı senedi iki yıl sonra takibe koyması hayatın olağan akışına aykırıdır.
-Davalı-alacaklının, 1986 ve öncesi yıllarda, devlet memuru olarak 200.000 TL’yi temin edip, davacı şirkete herhangi bir belge almadan vermesinin ve 7 yıl gibi uzun bir süre bunun geri verilmesini istememesi hayatın olağan akışına uygun düşmez.
-Alacaklının, nakit verdiği para karşılığında borçludan ‘’teminat senedi’’ adı altında senet alması hayatın olağan akışına aykırıdır.
-Davacı-borçlu tarafça, davalı-alacaklı tarafa boş olarak verilmiş bononun, lehtar-alacaklı tarafından aradan 16 yıl geçtikten sonra doldurulup takibe konulmuş olması hayatın olağan akışına aykırıdır. Bu durumda alacak tutarını ispat külfeti davalı-alacaklıya düşer.
-Borçlunun, kendi adına işlem yapmasına zımnen izin verdiği oğluna yapılan ödemenin, ticari hayatın akışına göre, ‘’borçluya yapılmış bir ödeme’’ olarak kabulü gerekir.
-Yabancı şirket kaşesi altında yer alan borçlunun imzasının üst kısmının daktilo ile büyük harflerle, aralarında boşluklar olacak şekilde, bono biçiminde doldurulmuş olması hayatın olağan akışına ters düşer.
-Ev kadını olan davacı borçlunun, ev kadını olan davalı-alacaklıya karşılıksız senet vermesinin hayatın olağan akışına uygun düşmez.
-Şirket kayıtları üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda, şirket kayıtlarına geçirilen senet karşılığında yaptırılan iş nedeniyle alınan faturaların defterlere işlenmiş olduğunun anlaşılması halinde, şirket yetkililerince imza edilmemiş dahi olsa, şirketçe benimsenen senetten şirketin sorumlu olması gerekir.
Senedin rakamla yazılı bedel kısmında tahrifat yapıldığı iddiası mevcut olup, senedin rakamla yazılı bedel hanesinde tahrifat yapıldığının saptanması halinde yazı ile gösterilen bedel hanesine itibar edilemez. ( 19. HD. 12.03.2018, 2016/16347; 1140)
Borca mahsuben verilen kambiyo senedinin bedeli tahsil edilmediği sürece borç ödenmiş olarak kabul edilemez. ( 19. HD. 27.02.2017, 2016/6876)
Senedin tanzim tarihinden sonra yapılan bu ödemenin senet bedeline karşılık yapıldığı hususunda karine bulunduğunun kabulü gerekir. ( 19. HD. 09.02.2017, 2016/12646)
Kanunun belirli bir delille ispat zorunluluğunu öngörmediği hallerde, Kanunda düzenlenmemiş olan diğer delillere de başvurulabilir. (HMK m. 192)
Taraflar, dayandıkları vakıaları somutlaştırmalı ve dayandıkları delillerden hangisinin, hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmeleri gerekir. (HMK m. 194)
Menfi tespit davalarında davacı, alacağının varlığını Hukuk Mahkemeleri Kanunu’nun uygun gördüğü delillerle ispat edebilir. Yani; davacı, davalı ile arasındaki hukuki ilişkinin niteliğine göre alacağının varlığını yazılı delille veya tanık dinleterek özellikle; yazılı delil başlangıcını dayandığı durumlarda ya da karşı tarafın açık muvafakati ile yahut bilirkişi incelemesi yaptırarak özellikle ticari defterler üzerinde veya davalıya yemin teklif ederek kanıtlayabilir.
Bononun zorla düzenlendiği iddiası mahkeme kararı ile sabit olduğuna göre, iyi niyetli hamiller de dahil herkese karşı ileri sürülebilen mutlak defi niteliğinde kabul edilir. Bu bononun kambiyo senetlerine mahsus takibe konulması üzerine menfi tespit davası açıldıktan sonra haciz sırasında ihtirazi kayıtla ödeme taahhüdünde bulunulması borç ikrarı değildir. ( HGK. 13.06.2018, 2017/19-1627; 1187)
Bonoda imza inkarı nedeniyle açılan menfi tespit davasında, şirket yetkilileri hakkında ‘’sahte bono düzenlemek suçundan’’ derdest ceza davasının bekletici mesele yapılması gerekir. (13. HD. 28.03.2018, 2017/4550; 1582)
Ceza mahkemesinin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararı, hukuk mahkemesi hakimini bağlamaz. ( 19. HD. 08.12.2016, 9414/15534)
Senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak her türlü iddianın yazılı delille ispatı gerekir. Karşı taraf muvafakat etmediğinden tanık dinlenmesi usulüne aykırıdır. ( 19. HD. 2.2.2007, 2006/7073; 771)
Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar ve değerleri (2020) 4480 Türk Lirasının üstünde ise, senetle ispat olunması gerekir. Bu nedenle, birer hukuki işlem olan; ödeme ve faturanın karşı tarafa verilmesinin yazılı delille ispat edilmesi gerektiği gibi ‘’teslim’’ de hukuki işlem niteliğini taşıdığından kural olarak yazılı delille ispat edilmesi gerekir.
Teslim, ‘’hukuki işlem’’ olduğu için, tanıkla değil, ‘’yazılı delil’’ (senet) ile ispatı gerekir. Örneğin; satıcının sattığı bir arabayı, alıcıya teslim ettiğini senet ile ispat etmesi gerekir. Fakat, bazı teslim işlemleri sadece teslim edenle teslim alan arasında kalmayıp, üçüncü kişilerin de bu teslime katılmasını zorunlu kılar. Örneğin; bir kamyon çimentonun, kerestenin vb. tesliminde olduğu gibi. Bu durumda teslim işlemi, sadece satıcı ile alıcı arasında yapılmaz, bu işleme zorunlu olarak, kamyon şoförü, hamal, nakliyeci gibi başka kişiler de katılırlar. İşte, bu gibi durumlarda, teslim işleminin yapılıp yapılmadığı, ‘’tanıkla’’ ispat edilebilir.
Karşı tarafın açık muvafakati halinde tanık dinlenebilmesi için ‘’senetle ispat’’ kuralının muvafakat edene hatırlatılması zorunludur. Bunun için; hakimin, olayda tanık dinlenemeyeceğini, iddianın kesin delil ile ispatı gerektiğini, karşı tarafın muvafakat etmesi halinde tanık dinlenebileceğinin hatırlatması; karşı tarafın –bu hatırlatmaya rağmen- tanık dinlenmesine açıkça muvafakat etmesi ve karşı tarafın dinlenmesine ilişkin muvafakatinin tutanağa geçirilip kendisine imza ettirilmesi gerekir. Bu koşullardan birinin gerçekleşmemesi halinde tanık dinlenemez.
Senedin tarafları, aralarında düzenledikleri senet altına tanık imzası almışsa, senetle ilgili uyuşmazlık çıktığında bu tanıkların dinlenmesi önceden onaylanmış olduğundan; açık muvafakat alınmasına gerek olmaksızın ‘’senette tanık olarak imzaları bulunan kişilerin’’ tanık olarak dinlenmesi mümkündür.
Kural olarak, ‘’senetle ispat zorunluluğu’’ konusunda hukuki işlemin yapıldığı yer kanunu uygulandığından, Türkiye dışında yapılan bir hukuki işlemi, eğer işlemin yapıldığı yerde Örneğin: Almanya, Avusturya veya İsviçre’de bizde olduğu gibi belirli bir miktarı aşan hukuki işlemlerin senetle ispat zorunluluğu yoksa, Türkiye’de tanıkla ispat edilebilir. Buna karşın bizdeki gibi bir yasağın bulunduğu ülkede örneğin: Fransa’da, İtalya’da, İspanya’da yapılan belirli bir miktarı aşan hukuki işlemler, Türkiye’de de ancak kesin delil(senet) ile ispat edilebilir, tanıkla ispat edilemez.
Senet, bir kimsenin düzenlediği ya da düzenlettiği ve kendi aleyhine delil teşkil eden yazılı belge olduğundan, düzenleyenin el ile atılmış imzasını taşımadığı için ‘’fotokopi’’ senet satılmaz.
Bir hak senede dayanmaktaysa, senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler 4480 Türk Lirasından az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.
HMK 201. Maddesi gereğince; ‘’senede bağlanmış her çeşit iddiaya karşı def’i, savunma olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikteki hukuki işlemlerin 4480 TL’den aşağı bir miktara ilişkin olsa bile tanıkla ispatı mümkün olmayıp, ancak kesin delil ile ispatı gerekir. Bu kural, uygulamada kısaca ‘’senede karşı senetle ispat zorunluluğu’’ olarak anılmaktadır.
Örneğin, bono bir senet olduğundan, senetteki bedeli malen ya da nakden alınmıştır şeklindeki kaydın aksi, onu ileri süren tarafından, senedi karşı, onun hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıran veya azaltan bir iddia olduğu için kural olarak ‘’ancak kesin delil ile ispat edilebilir.
Borçlu, tamamen doldurulmadan açığa imza ederek verdiği senedin, anlaşmaya aykırı olarak doldurulmuş olduğunu tanıkla ispat edemez.
Senedin hatır senedi ya da teminat senedi olduğu ancak kesin delillerle, ‘’yazılı belge veya yemin ile’’ ispat edilebilir. Bu konuda tanık dinlenilemez. Ancak ‘’yazılı delil başlangıcı’’ örneğin; senedin hatır senedi olduğunu ima eden bir mektup varsa, buna dayanılarak, tanık dinletilebilir.
Davacının, teminat amacıyla düzenlediği açık bonoyu davalı ele geçirerek, bonodaki boşlukları kendi lehine doldurarak takibe koyduğunu beyan ettiğine göre, bu davranış aldatma niteliğinde olmadığından bu hususta tanık deliline başvurulamaz. Davalıya, şu veya bu nedenle kendisine tevdi edilmiş bulunan boş bonoyu, aradaki anlaşmaya aykırı biçimde kendi lehine doldurduğu şeklinde ifade edilen iddia ancak yazılı delille ispatlanabilir. (HGK. 14.03.2018, 2017/19-897; 464)
Kıymetli evrakın hile ile elden alındığı iddiası tanık dahil her türlü delille ispatlanabilir. (19. HD. 27.06.2018, 2017/935; 3620)
Lehtardan ciro yoluyla cirantadan ise temlik yolu ile devralan davalıların bu iktisaplarında, senedinin bedelsiz olduğu ve borçlunun zararına hareket ettiklerini bildikleri hususu, tanık dahil her türlü delille ispat edilebilir. Davacının tanık dinletme talebinin reddine karar verilmiş olması doğru değildir. (19. HD. 12.12.2016, 2015/16024; 15667)
Kapalı fatura kural olarak ödemeye teşkil eder.(19. HD. 05.05.2015, 2014/9046)
Bonoların tefecilik nedeniyle verildiği iddiası, yazılı delille kanıtlaması gerekir. Ancak yazılı sözleşme veya açık bir muvafakat bulunduğu takdirde tanık dinlenebilir. (HGK 18.02.2015, 2013/19-1362; 826)
Çek bir ödeme vasıtası olup, mevcut bir borcun tasfiyesi amacıyla verildiğinin kabulü gerekir. Bu karinenin aksini iddia eden yazılı delille ispatlaması gerekir. (19. HD. 26.01.2015, 2014/15700)
Bononun tefecilik nedeniyle verildiğinin, yazılı delille ispatlanması ya da lehtarın tefecilik suçundan mahkum olması ve kararın kesinleşmesi yahut(açık muvafakat halinde) dinlenecek tanık beyanıyla ispatlanması gerekir. ( HGK. 18.02.2015, 2013/19-1362; 826)
Davacı bonodaki imzanın kendisine hile ile attırıldığı iddiasını tanıkla değil, yazılı belge ile ispatlamalıdır. ( HGK. 14.05.2014, 2013/19-1155)
Senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı defi olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler tanıkla ispatlanamaz. ( 19. HD. 18.06.2007, 855/6330)
Kambiyo senedinin bedeli hem yazı hem de rakamla gösterilmiş ve iki bedel arasında fark varsa, yazı ile gösterilen bedele itibar olunur. (19. HD. 2.2.2007, 2006/6630; 819)
ispat kaideleri geçerlidir. Senetle ispat zorunluluğu kapsamına giren hukuki işlemlerin ancak kesin delillerle ispatı mümkün olup, tanık ve sair takdiri delillere başvurulması mümkün değildir.
6. Menfi Tespit Davasında Verilecek Karar Nedir?
Menfi Tespit Davasının Reddi
Menfi tespit davasının reddine karar verilmesi halinde, bu kararın kesinleşmesi beklenmeden icra takibine kaldığı yerden devam edilir. Menfi tespit davasının reddi kararını temyiz eden borçlu, icranın geri bırakılmasını isteyemez. Zira menfi tespit davasında verilen karar eda hükmü içermez.
Menfi tespit davasının reddi kararı eda hükmü içermediğinden, bu karar için istinaf yoluna başvurulması halinde, borçluya İİK’nın 36. Maddesine göre icranın geri bırakılması kararı getirmesi için süre verilemez ve bölge adliye mahkemesi icranın geri bırakılmasına karar veremez.
Menfi tespit davasının reddi ile birlikte, icra mahkemesinin itirazın geçici veya kesin kaldırma taleplerinde hükmettiği ve bu dava nedeniyle ertelenen para cezası ve inkar tazminatı artık tahsil edilebilir.
Mahkeme, ‘’red kararında’’ ayrıca borçluyu, alacaklının ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmasından doğan zararı için en az %20 oranında tazminata hükmeder. Borçlunun tazminata mahkum edilmesi için ihtiyati tedbir kararı verilmiş ve bu kararın fiilen uygulanmış olması yeterlidir. Alacaklının talebi gerekmez, mahkemen resen karar verir. Davacı/borçlunun kötü niyeti de aranmaz.
Menfi tespit davası sonuçlanmadan önce icra mahkemesince itirazın kesin veya geçici kaldırılmasına karar verilmiş ve tazminata hükmedilmişse; menfi tespit davasının reddi kararıyla bu tazminatlar istenebilir hale gelir. Davacı borçlu menfi tespit davasında da tazminata hükmedilmişse iki kez tazminat ödemek zorunda kalacaktır.
Çekten dolayı borçlu bulunulmadığının tespitine ilişkin davada, davalı çeki davacıya iade ettiğine göre, dava konusuz kalmıştır. ( 15. HD. 21.12.2016, 2015/11107; 16078)
Davacı, borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ettiğine göre; mahkeme, davacının borçlu bulunduğu tutarı belirleyerek olumlu tespit şeklinde hüküm kuramaz. ( 19. HD. 29.09.2014, 9925/14252)
Menfi tespit davasının reddi kararı ile ihtiyati tedbir kararı kendiliğinden kalkar. Mahkeme menfi tespit davasının reddi kararında davanın reddi kararının kesinleşmesine kadar ihtiyati tedbirin devamına karar veremez. İİK’nın 72/4. Maddesi hükmü nedeniyle HMK 397/2 hükmü uygulanmaz. ( 12. HD. 30.06.2014, 14747/18964)
Menfi tespit davasının reddi halinde; vekalet ücreti, yargılama gideri ve varsa tedbir kararı hakkında da hüküm kurulmalıdır. ( 19. HD. 06.11.2013, 13740/17383)
Menfi tespit davasının reddi halinde, davacı/borçlunun tazminata mahkum edilebilmesi için, takibin durdurulması için ihtiyati tedbir kararı verilmiş ve bu kararın fiilen uygulanmış olması yeterlidir. Davacının kötü niyeti veya davalının talepte bulunması aranmaz. ( 19. HD. 29.03.2018, 2016/16345; 1635)
Menfi Tespit Davasının Kabulü
Menfi tespit davasının kabulü kararı ile, borçlunun/davacının davalıya borçlu olmadığı maddi hukuk bakımından tespit edilmiş olur. Bu karar kesinleşince, maddi anlamda kesin hüküm teşkil eder.
Borç senedinin iptal talebiyle açılan menfi tespit davalarında, ‘’davanın kabulüne, davacının borçlu olmadığının tespitine ve borç senedinin iptaline’’ şeklinde karar verilmelidir. Ancak, dava konusunun kambiyo senedi olması ve üçüncü kişilere ciro edilmesi halinde, sadece ‘’davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine’’ şeklinde karar verilmelidir.
Takip sonrası açılan menfi tespit davalarında, davanın kabulüne davacının borçlu olmadığının tespitine karar verilmiş ve davacının evine hacze gidilmiş, mal veya hakları haksız olarak haczedilmişe davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunun kabulü gerekir. Bu durumda talebin olması halinde davacı yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi icap eder.
Mahkeme icra takibinin haksız ve kötü niyetle yapılmış olduğu kanaatine varması halinde, borçlunun talebi üzerine; alacaklıyı, alacağın yüzde 20’sinden az olmayacak şekilde tazminata mahkum eder. Tazminatın miktarı, borçlunun haksız ve kötü niyetle uğradığı zarar miktarı kadar olmalıdır.
7. İstirdat Davası Nedir? Menfi Tespit Davasının İstirdat Davasına Dönüşmesi Usulü
İstirdat davası, borçlunun herhangi bir şekilde, gerçekte borçlu olmadığı bir parayı, icra takibi sırasında ve cebri icra tehdidi altında ödemek zorunda kalması halinde, ödemiş olduğu bedeli geri almaya yönelik istemini muhtevidir.
Borçlu, takipten sonra menfi davası açmış ve fakat dava sırasında takip kesinleşmiş, bu sebeple takibe konu parayı ödemek zorunda kalmışsa; derdest durumdaki menfi tespit davası İSTİRDAT DAVASINA DÖNÜŞÜR.
Bir diğer olasılık ise, menfi tespit davasının açılmadığı durumlarda gündeme gelmektedir. Menfi tespit davası açılmamış ve takibin kesinleşmesi üzerine ya da takibin kesinleşmesine gerek kalmaksızın cebri icra tehdidi altında paranın ödenmesi durumunda, ödenmiş paranın BORÇLU OLUNMADIĞININ ANLAŞILMASI halinde iadesine karar verilir. İşbu karar, ancak istirdat davası ile verilebilir. Borçlunun henüz ödeme emrini tebellüğ etmediği ve itiraz hakkını kullanma zamanının gelmediği bir aşamada parayı ödemesi durumunda, paranın iadesini istirdat davası ile değil, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 78’inci maddesinde düzenlenen sebepsiz zenginleşme davası ile istemesi gerekir.
Özetle, istirdat davası açılabilmesi için şu koşulların varlığı aranır:
- Borç olmayan bir para, borç olmamasına rağmen ödenmiş olmalıdır.
- Paranın, icra takibi başladıktan sonra, takip kapsamında ödenmiş olması gerekir.
- Paranın hataen ödenip ödenmemesi önemli olmayıp; cebri icra tehdidi altında ödenmiş olması gerekir.
8. İstirdat Davasında Yargılama Usulü
İstirdat davası da esasında bir menfi tespit davası olup, genel mahkemelerde açılması gerekir. Bu bağlamda, görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Yetkili mahkeme ise, davalının yerleşim yeri ya da takibin yapıldığı icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesidir.
Kanun’un ifadesiyle davacı, istirdat davasında yalnız paranın verilmesi lazım gelmediğini ispatlamalıdır.
İstirdat davasında davacı, borçlu olmadığını ve ödemek zorunda kaldığı bedelin iade edilmesi gerektiğini ileri sürmektedir. İddialarının doğru olduğu kanaatine varılması durumunda, alacaklı nezdinde bulunan bedelin iadesine karar verilir. Kararın kanun yoluna taşınması mümkündür.