İTİRAZIN İPTALİ DAVASI

İtirazın İptali Davası Nedir?

Bu davanın izahına başlamadan önce, icra takibi süreci hakkında genel bir bilgilendirme yapılması gerekmektedir.

İcra takibi sürecinin başlatılması için, yetkili icra dairesine 2004 s. İcra ve İflas Kanunu’nun ilgili hükümleri doğrultusunda oluşturulmuş usulüne uygun bir takip talebi ile başvurulması gerekmektedir. Takip talebi, muaccel hale gelmiş bir borcun icra yoluyla tahsili istemini konu edinmektedir. Takip talebinin usulüne uygun olarak hazırlanıp hazırlanmadığına ilişkin denetim icra dairesi tarafından yapılacak olup, usulüne uygun olarak doldurulmayan takip taleplerine dayanılarak borçluya ödeme emri gönderilemez.

Yargıtay’a göre itirazın iptali davası tespit davası niteliğindedir ve mahkemeler ‘’itirazın iptali davası’’ sonucunda; yalnızca itirazın iptaline, takibin devamına, istek varsa icra-inkâr tazminatının tahsiline ve yargılama giderlerinin davalı-borçludan tahsiline, şeklinde karar verebilir ve itirazın iptali davası sonucunda alacağın tahsiline karar verilemeyeceğini belirtmiştir. (13.HD. 10.3.1988, 363/1370)

Takip talebi usulüne uygun olarak hazırlanmamış olmasına rağmen borçluya bu talebe dayanılarak ödeme emri gönderilmişse, bu nedenle şikâyet yoluna başvurulabilir. Şikâyet yolu, icra memurunun muamelelerinden kaynaklanan işlemlere karşı yapılmakta olan bir yol olup, kural olarak şikâyete konu fiilin öğrenilmesi tarihinden başlayarak 7 gün içerisinde icra mahkemesine başvurulması ile işletilir.

Usulüne uygun olarak hazırlanmış takip talebine dayanılarak, icra dairesi tarafından takip talebinde kimliği belirtilen borçluya ve borçlunun yine talepte belirtilen adresine bir ödeme emri gönderilir. Ödeme emrinde borçluya, 7 gün içerisinde ödeme yapması ya da mal beyanında bulunması gerektiği, aksi takdirde icra muamelelerinin devam edeceği ve mallara haciz uygulamasının yapılabileceği belirtilir.

Bahse konu ödeme emri, genel haciz yoluyla yapılan bir ilamsız takibe ilişkin olduğu takdirde, ödeme emrine yapılan itiraz, takibi durduracaktır. Takibin durması, itirazın herhangi bir şekilde bertaraf edilmeksizin takibin devamının sağlanamayacağı ve dolayısıyla haciz ve satış aşamalarına geçilemeyeceği sonucunu doğurur.

Bahse konu itirazın herhangi bir şekilde etkisiz hale getirilerek takibin devamının sağlanması için, alacaklının önünde temel olarak iki yol bulunmaktadır:

  1. İtirazın İptali Davası
  2. İtirazın Kaldırılması İstemi

İtirazın iptali davası, itirazın haksız yere yapıldığı ve takibin devamına karar verilmesi gerektiği istemiyle, genel mahkemelere açılır. İtirazın iptali davası, doktrindeki genel kabule göre bir “alacak (eda) davası” olarak sıfatlandırılabilir. İspat kuralları 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na tabidir.

İtirazın kaldırılması yolu ise itirazın iptalinden farklı bir yol olup, 2004 s. İİK’nin 68’inci maddesinde sayılı belgelerden birinin varlığı halinde başvurulabilecek bir yoldur.


İtirazın İptali Davası Açılamayacak Haller

İtirazın iptali davası, kural olarak ilamsız takiplerin durmasına yol açan borçlu itirazlarının bertaraf edilmesi için açılır. Ancak, şu hususun önemle altının çizilmesi gerekir ki, itirazın iptali davasının ancak belirli bir süre sınırına uyulması kaydıyla açılması mümkündür. Söz konusu süreye riayet edilmeyerek itirazın iptali davası açılması durumunda, doğal olarak davanın reddine karar verilecektir.

İtirazın iptali davasının, itirazdan itibaren BİR YIL İÇERİSİNDE açılması gerekmektedir. Söz konusu süre hak düşürücü nitelikte olup, geçirilmesi durumunda eski hale iade haricinde yeniden işlerlik sağlanması mümkün değildir.

Bunun yanında, itirazın iptali davasının davacısının, itirazın bertarafını sağlayacak usulüne uygun delillerle işbu davayı açması gerekmektedir. Şöyle ki; kural olarak, itirazın iptali davasında ispat yükü, itiraz eden ve borçlu olmadığını ya da borca konu senette bulunan imzanın kendisine ait olmadığını ileri süren borçlunun “borcu bulunduğunu” iddia eden alacaklı tarafa aittir.


İtirazın İptali Davasının Koşulları

Hukuki Yarar Bulunması

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114’üncü maddesi uyarınca, bir davanın esasına ilişkin incelemeye geçilebilmesi için, o davanın tüm dava şartlarını haiz olması gerekmektedir. Söz konusu dava şartlarından biri de, “hukuki menfaat” unsurudur. Davacının, itirazın iptali davası açarken usuli bir ret kararı ile karşı karşıya kalmaması için, itirazın iptali davasında hukuki menfaatinin bulunması gerekmektedir.

Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır.

Bu bağlamda, itirazın iptali davasının husumet yönünden reddine karar verildiği usulden ret kararlarının da, esasında “hukuki menfaat yokluğu” kapsamında değerlendirildiğini ayrıca belirtelim.

Davacının, takip talebinden sonra, ancak itirazın iptali davası açmasından önce yapılan ödemeyi mahsup etmeden dava açmakta hukuki yararı yoktur. (HGK 23.05.2018, T. 2017/19-910;1111)

Kooperatif ortağı, kooperatifin belirlediği inşaat finansmanı ve genel giderlere ilişkin aidat borçlarını, sonradan istifa etmiş ya da ihraç edilmiş olsa dahi istifanın ulaştığı ya da ihracın kesinleştiği tarihe kadar doğan kısmından sorumludur. Kooperatifin istifanın ulaştığı ana kadar olan alacaklarını takip eden ve dava konusu yapmada hukuki menfaati vardır. İstifa eden ortağın çıkma alacağının bulunması, davacı kooperatifin dava açmakta hukuki menfaatinin olmadığını göstermez.( HGK. 07.03.2018, 2017/23-2538;440)

İtirazdan sonra, dava açılmadan önce borcun bir kısmı ödenmişse bu kısımla ilgili itirazın iptali davası açılmasında hukuki yararı yoktur. (19. HD. 18.01.2017, 2016/5024;234)

Takip ve itirazdan sonra fakat dava tarihinden önce ödenen takip borcu için dava açılmasında hukuki yarar yoktur. (19.HD. 06.03.2013, 147/4191)

Davalı-borçlu sadece faize itiraz etmişse, davacının asıl alacak yönünden dava açmakta hukuki yararı bulunmamaktadır. (13. HD. 29.01.2013, 2012/25379;1812)

Geçerli Bir İcra Takibinin Bulunması

İtirazın iptali davası, icra takibi ile bağlantılı olduğundan, davalı aleyhine yapılmış geçerli bir ilamsız genel icra takibi bulunmadıkça, itirazın iptali davası dinlenmez. Yetkili icra dairesinde yapılmış usulüne uygun bir icra takibi bulunmadıkça, itirazın iptali davası açılamaz.

İtirazın iptali davasının açılabilmesi için genel haciz yoluyla icra takibinin yapılmış olması şarttır. Söz konusu takip, para veya teminat alacakları için yapılabilir. (İİK. M. 42)

Yukarıda da sözünü ettiğimiz gibi, her şeyden önce “geçerli” bir icra takibinin varlığı gerekmektedir. Geçerli bir takibin ilk aşaması ise, 2004 s. İİK’nin ilgili hükümleri doğrultusunda ve “Örnek No:1” başlıklı belgeye uygun olarak hazırlanmış takip talebidir.

Takip talebinin usulüne uygun olarak hazırlanmamış olması, takibi sakatlamaktadır. Bu sebeple, takibin sakatlığı halinde başvurulması gereken yasal yol itirazın iptali davası olmayıp, 2004 s. İİK m.16’da belirtilen şikâyet yoludur.

Alacakları, takibe itirazın tebliğinden itibaren ne 6 ay içinde icra mahkemesinden itirazın kaldırılmasını ne de bir yıl içinde mahkemeden itirazın iptalini istemezse, artık bundan sonra aynı alacak için yeni bir ilamsız takip yapamaz. Böyle bir takibe istinaden açılan itirazın iptali davasının usulden reddi gerekir. (23. HD. 18.12.2019, 2016/8239;5403)

İlama dayalı olarak takip yoluna başvurulamaz. Ancak, ilam niteliğinde belgeler ilam olmadığından davacı ilam niteliğindeki kefalet sözleşmesine dayalı olarak ilamsız takip yapabilir. (23.HD. 05.02.2019, 2016/4052;288)

25.08.2017 tarihinden sonra idari yargının görev alanına giren konularda ilamsız takip yoluna başvurulamaz. (4.HD. 20.06.2018, 2017/227; 4928)

Takip talebinde ve ödeme emrinde kira parasının hani aylara ait olduğunun belirtilmemesi takibin geçerliliğini etkilemez. (HGK. 02.11.2016, 2014/6-1429; 1008)

İpoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takibe geçilebilmesi için öncelikle ipotekli taşınmaz malikine borç muacceliyet ihtarının gönderilmesi gerekir. Böyle bir ihtar yoksa mesmu bir icra takibinin varlığından da söz edilemeyeceğinden itirazın iptali davasının da dava şartı yokluğundan reddi gerekir. (11.HD. 03.06.2013, 2012/13555; 11447)

İtirazın iptali davaları, dayanağı olan takiple sıkı sıkıya bağlıdır. Takip dayanağı olarak 6 adet fatura gösterildiği halde taraflar arasındaki tüm cari hesap ilişkisinin değerlendirme konusu yapılarak hüküm kurulması doğru değildir. ( 19.HD. 28.03.2013, 341/5453)

Davanın Süresinde Açılması

İtirazın iptali davasının, ödeme emrine yapılan itirazdan başlayarak BİR YIL İÇERİSİNDE açılması gerekmektedir. Söz konusu süre hak düşürücü nitelikte olup, geçirilmesi durumunda eski hale iade haricinde yeniden işlerlik sağlanması mümkün değildir.

Bir yıllık dava açma süresinin başlangıcı ‘’itirazın alacaklıya tebliğ tarihi’’dir. Borçlunun itirazı, alacaklıya tebliğ edilmemişse, bir yıllık dava açma süresi işlemeye başlamayacaktır.

Borçlunun ödeme emrine itiraz edip takibi durdurmasından sonra, icra mahkemesine başvurarak itirazın kaldırılmasını istemiş olan alacaklı bu başvuru dava niteliğini taşımadığından ve icra mahkemesinin bu başvuru üzerine vereceği karar kesin hüküm teşkil etmeyeceğinden bir yıllık süre içinde mahkemede ‘’itirazın iptali davası’’ açılabilir.

İtirazın iptali davası, icra takibine itirazın alacaklıya tebliğinden itibaren bir sene içinde zorunludur. Bu süre sükût-u hak süresidir. (13. HD. 05.12.2019, 2016/26669; 12168)

Bir yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açılan itirazın iptali davasının reddine karar verilmesi gerekir. Açılan davaya ‘’alacak davası’’ olarak bakılamaz. (HGK 26.11.1997, 19-728/998)

Takibe Konu Alacak Hakkında Kesin Hüküm Bulunmaması

İtirazın iptali davası, genel mahkemelerde görülen ve genel hükümlere göre yargılamanın yapıldığı, muhakemenin nihayetinde alınan hükmün “maddi ve şekli anlamda kesin hüküm” teşkil ettiği bir dava türüdür. Dolayısıyla, bu davanın açılabilmesi için, davaya konu alacağa ilişkin daha önce verilmiş bir kesin hükmün bulunmaması gerekmektedir.

Bir hükmün maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmesi, o yargılamanın taraflarının ve yargılamaya konu vakıanın daha önce bir hukuk mahkemesi tarafından yargılanmış ve bir neticeye bağlanmış olması anlamına gelmektedir. Bununla ifade edilmek istenen şudur ki, aynı taraflarca aynı konunun yeniden yargı mercileri huzuruna taşınması, “yeni bir vakıa zuhur etmedikçe” mümkün değildir.

Aynı kanaate,  6100 s. HMK’nın 114’üncü maddesi doğrultusunda da ulaşmak mümkündür.

Davanın Derdest Olmaması

İtirazın iptali davası, ancak bertarafı istenen itiraza ilişkin açılmış ve görülmekte olan bir itirazın iptali davası yoksa açılabilir. Davanın derdest olmaması gerekmektedir.

Kesin hükümden söz edilebilmesi için, davaların tarafları, dava konusu ve dava sebebinin aynı olması gerekir. (11. HD. 21.01.2013, 2012/18361; 1099)

Kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takibe itiraz halinde, itirazın iptali davası açılamaz. (19. HD. 25.01.2012, 2011/7837; 850)

Borçlunun İtirazının Geçerli Olması

İtirazın iptali davasının en temel amacı, borçlunun ödeme emrine yönelik itirazının etkisiz hale getirilerek takibin devamının sağlanması, haciz ve paraya çevirme aşamalarına geçilmesinin temin edilmesidir.

Borçlu, itirazını, ödeme emrinin tebliğinden itibaren 7 gün içinde dilekçe ile veya sözlü olarak icra dairesine bildirmelidir. Borcun bir kısmında itiraz eden borçlu, itiraz ettiği kısmı ve miktarını açıkça göstermek zorunda olduğu gibi; imzaya itiraz halinde de, bunu itirazında ayrıca ve açıkça belirtmesi gerekir. Aksi takdirde, itiraz etmemiş ve icra takibi yönünden senetteki imzayı kabul etmiş sayılır.

Bu halde, öncelikle “bertaraf edilmesi gereken bir itirazın bulunması” gerektiği söylenebilir.

Ödeme emrine itiraz, emrin tebellüğünü izleyen günden itibaren 7 gün içerisinde icra dairesine yapılmalıdır. Bu noktada rastlanan en büyük hata, itirazın genellikle icra mahkemesine yapılması şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Belirtelim ki, mahkemeye yapılan itirazlar geçersiz olup, bu itirazlara karşı itirazın iptali davası açılması da mümkün değildir. Zira bu itirazlar, takibi durdurmaya ehil olmayıp, bertarafı gereken bir itirazdan da söz edilmesi mümkün değildir.

İtirazın borca ya da imzaya ilişkin bir inkâr içermesi gerekmektedir. Takibi durdurmaya ehil olmayan muhteviyatın itiraz olarak sıfatlandırılması mümkün değildir.

Ödeme emri davalı borçluya usulsüz olarak tebliğ edilmişse, davalının itirazı süresinde yaptığının kabulü gerekir. (23.HD. 17.01.2019, 2016/3634; 137)

Kısmi itiraz halinde, itiraz edilmeyen ve kesinleşen miktar konusunda davacı alacaklının itirazın iptali davası açmakta hukuki yararı bulunmamaktadır. (19. HD. 07.06.2017, 2016/6771; 4635)

İtirazsız kesinleşen hüküm düşülerek hüküm kurulması gerekir. (19. HD. 08.10.2012, 12029/14611)

Davalılar vekili, itirazdan feragat ettiklerini beyan ettiğine göre, itirazın iptali davalarında takibe itiraz edilmiş olmasının dava şartı olduğu gözetilerek bir karar verilmesi gerekir. (19.HD. 05.11.2012, 13160/15878)

Borca kısmi itiraz halinde, itiraz edilen kısmın miktarını açıkça göstermemişse, itiraz edilmemiş sayılır. Bu durumda takip kesinleşeceğinden, davacının itirazın iptali davası açmakta hukuki yararı yoktur. (19. HD. 3.4.2006, 2005/9881; 3446)


İtirazın İptali Davasında Yargılama Usulü

Davanın Açılması

İtirazın iptali davası, ödeme emrine itiraz eden borçluya karşı, takip alacaklısı tarafından açılır. 6100 s. HMK’nın 119’uncu maddesi doğrultusunda hazırlanan dava dilekçesi ile açılan bu davanın, itirazdan itibaren 1 yıl içerisinde genel görevli mahkemelerde açılması gerekmektedir.

Dava, başvuru ve peşin harcın yatırıldığı tarihte açılmış sayılır.

Borçlunun itiraz sebepleri ile bağlı olduğu, bu sebepleri daha sonra değiştiremeyeceği, genişletemeyeceği kuralı sadece itirazın kaldırılması isteminin incelendiği icra mahkemesinde uygulama alanı bulur. İtirazın iptali davasında davalı-borçlu, daha önce icra dairesinde bildirdiği itiraz sebepleri ile bağlı olmaksızın bütün savunma sebeplerini cevap süresi içinde cevap dilekçesinde ileri sürebilir.

Mahkemenin ön inceleme aşamasında nihai karar verebilmesi için dava şartlarından birinin bulunmaması, ilk itirazların yerinde olması, hak düşürücü sürenin geçmiş olması ve zamanaşımı definin dinlenebilir olması gerekir. (19. HD. 28.03.2017, 2016/15196; 2518)

HMK’nın öngördüğü beş aşama tamamlanmadan, özellikle tahkikat duruşmasının bittiği açıklanıp, sözlü yargılama ve hüküm için gün ve saat belirlenip taraflara tefhim veya tebliğ edilmeden ve sözlü yargılama yapılmadan hüküm verilemez. (19. HD. 27.6.2013, 2012/14862; 12088)

Dava Açma Süresi

İtirazın iptali davasının, ödeme emrine yapılan itirazın tarihinden başlayarak 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılması gerekmektedir. Söz konusu süre hak düşürücü nitelikte olup, geçirilmesi durumunda eski hale iade kurumu haricinde yeniden işlerlik sağlanması mümkün değildir.

Yetkili Mahkeme

Yetki bakımından 2004 s. İİK’de özel yetki kuralları öngörülmemiş olduğundan, genel yetki kuralları uygulanmaktadır. Buna göre,

  • Davalının yerleşim yeri mahkemesi ya da,
  • İcra takibinin yapıldığı yer mahkemesi

Yetkilidir. HMK m. 6’da yazılı diğer kurallar saklıdır.

Yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazının, cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir. Yetki itirazında bulunan taraf, yetkili mahkemeyi, birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirir. Aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz. ( 23. HD. 06.02.2019, 2017/4844; 772)

Alacaklı fatura alacağından kaynaklanan para alacağı için ilamsız takip yaptığına göre kendi ikametgâhı icra dairesi yetkilidir. İcra dairesinin bulunduğu yerdeki mahkemede, itirazın iptali davası açısından yetkili mahkemedir. (HGK 25.04.2018, 2017/19-902;973)

Satım ilişkisinden kaynaklanan alacak, TBK’nın 89/1. Fıkrasında anlamını bulan ‘’para alacağı’’dır. HMK m.10, TBK. M. 89 gereğince alacaklının ikametgâhı icra müdürlüğünde takibe konabilir. (19. HD. 02.10.2017, 2016/10241; 6498)

Trafik kazalarında, tazminat davası, sigortacı şirketin bölge müdürlüğünün bulunduğu yer mahkemesinde açılabilir. (HGK. 30.04.2014, 2013/17-2099; 572)

İtirazın iptali davaları da dâhil, iş mahkemesinin yetkisi kamu düzenine ilişkin olduğundan, buna aykırı sözleşme yapılamaz. Hâkim tarafından kendiliğinden göz önünde bulundurulur. (HGK 24.04.2013, 2012/9-1435; 569)

Para borcu açısından ifa yeri alacaklının ikametgâhı olduğundan, alacaklının ikametgâhında takip ve dava açılabilir. ( 11. HD. 20.12.2013, 17458/23379)

Davanın Tarafları

İtirazın iptali davası, takip alacaklısı tarafından itiraz eden takip borçlusuna karşı açılmaktadır. Davacısı “takip alacaklısı” olup, davalısı ise “takip borçlusu ”dur. Davacı alacaklı, ödeme emrine itirazın bertaraf edilerek takibin devamına karar verilmesini ve dahi davalının icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesini isterken; davalının istemi ise, “borçlu olmadığının tespiti ”dir.

İtirazın iptali, hukuki niteliği itibariyle bir eda davası olsa dahi, eda davasından birtakım farklı yönleri de bulunmaktadır. Bir defa, bu davanın sonucunda, alınan hükme dayanılarak bir ilamlı takip başlatılması mümkün olmayıp, doğacak tek sonuç “takibe devam etmenin mümkün kılınması ”dır. Keza, olağan eda davalarında, dava sonucunda bir “tahsil” kararı verilebilirken, itirazın iptali davasında bu durum söz konusu değildir. Alacaklı, hem alacağının tahsil edilmesini hem de itirazın iptalini dava edemez.

Görevli Mahkeme

Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme olmadıkça Asliye Hukuk Mahkemesidir.

Görevli ve yetkili mahkeme, 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ilgili hükümleri doğrultusunda, GENEL HÜKÜMLERE GÖRE tespit edilir. İtirazın iptali davası, asliye hukuk mahkemesine ya da diğer hallerde diğer genel görevli mahkemelere açılır. Yetki kuralları da 6100 s. HMK’nın genel hükümlerine göre saptanır.

Görev kuralı kamu düzenine ilişkindir. Yargılamanın her safhasında re ’sen dikkate alınmalıdır. Görev kuralı kamu düzenine ilişkin olduğu için taraflar açısından kazanılmış hak doğurmaz.

Aynı şekilde, itirazın iptali davasında uygulanması gereken yargılama usulünün de GENEL (YAZILI) YARGILAMA USULÜ olduğunun belirtilmesi gerekir.

  • İcra takibine konu alacak Tüketici Kanunu kapsamında kalan bir alacak ise itirazın iptali davası Tüketici Mahkemesinde görülür. Türk Telekom ile abonesi arasındaki uyuşmazlık Tüketici Mahkemesinde görülecektir.
  • İcra takibinin konusu alacak, iş mahkemesinin görevine girmekte ise; itirazın iptali davası da iş mahkemesinde açılır. İş mahkemesi bulunmayan yerlerde, asliye hukuk mahkemesinde görülür.
  • Ticari dava niteliğinde olan itirazın iptali davaları, asliye ticaret mahkemesinde görülür.
  • İdari yargıda çözülmesi gereken bir uyuşmazlıkla ilgili adli yargıda dava açılması halinde görevsizlik kararı değil ‘’dava dilekçesinin reddine’’ karar verilmelidir. Mesela, belediye memuru ile davalı belediye arasındaki ‘’ödenmemiş maaş’’ nedeniyle yapılan ilamsız takibe itiraz halinde adli yargıda itirazın iptali davası açılamaz.
  • Alacaklı ile borçlu arasında bir tahkim sözleşmesi bulunması halinde, alacaklı hakeme gitmeden ilamsız takip yapmışsa, borçlunun ödeme emrine itiraz edip takibi durdurması üzerine hakemde itirazın iptali davası açılabileceği doktrinde ve Yargıtay 15. Hukuk dairesince kabul edilirken; Yargıtay 19. Hukuk dairesince ‘’hakemde itirazın iptali davası açılamayacağını’’ belirtmiştir.
  • Marka hakkına dayanan itirazın iptali davaları fikri ve sınai haklar mahkemesinde görülür.

Genel mahkemede itirazın iptali davası derdest iken, aynı zamanda icra mahkemesinden itirazın kaldırılması istenemez.

Kira alacağı nedeniyle yapılan takibe vaki itiraz üzerine açılan itirazın iptali davasının HMK’nın 4/1-a maddesi gereğince sulh hukuk mahkemesinde görülmesi gerekir. ( 3. HD. 24.01.2019, 2018/4503; 586)

Tedbir nafakası alacağı nedeniyle başlatılan takibe yapılan itirazın iptaline ilişkin dava, aile hukukuna ilişkin olduğundan davanın 4787 sayılı yasanın 4. Maddesi gereğince, aile mahkemesinde bakılması gerekmektedir. (3. HD. 17.01.2019, 2018/7743)

Belediye memurunun açığa alındığı süreçte eksik ödenen maaşı için yaptığı takibe vaki itirazın iptali için asliye hukuk mahkemesinde dava açmışsa da; açığa alınma ve maaştan kesinti yapılması idare hukuku kuralları çerçevesinde, idari yargıda çözümlenmesi gereken bir ihtilaf olduğundan adli yargıda itirazın iptali davası olarak görülmesi isabetsizdir. (HGK. 23.11.2016, 2014/4-1350, 1082)

Tüketici hakem heyetinin görev kapsamında kalan miktarda alacaklar için, icra takibi yapılmadan hakem heyetine başvurmak zorunludur. Buna rağmen doğrudan icra takibi yapılmış ve takibe itiraz edilmişse; tüketici hakem heyeti ‘’ mahkeme olmadığı’’ için, itirazın iptali davasına bakamaz. (13. HD. 18.03.2015, 10571/8738)

İş kanunu çerçevesinde verilen idari para cezası için açılan davanın iş mahkemesinde görülmesi gerekir. (4. HD. 13.01.2014, 2013/18433; 140)

Bankaların kredi kartıyla ilgili tacir olmayanlar aleyhine açacakları davalara bakma görevi asliye hukuk mahkemesine aittir. ( 19. HD. 03.04.2014, 3056/6481)

İSKİ ya da TCDD aleyhine açılan dava adli yargıda görülmelidir. (4. HD. 29.01.2014, 228/1185)

Davanın ticari dava olabilmesi için, Kanunda sayılanlar hariç her iki tarafın da tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili bulunması gerekir. ( 17. HD. 04.10.2013, 11752/13394)

Zamanaşımına uğramış bir bono, kambiyo senedi vasfını yitireceğinden, uyuşmazlık temeldeki borç ilişkisine dayalı itirazın iptali istemine ilişkin olup, tarafların tacir olmamasına ve davanın da mutlaka ticari nitelikte bulunmamasına göre Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerekir. ( 17. HD. 20.01.2015, 2014/24353; 697)

Ödünç para vermeden kaynaklanan takip nedeniyle açılan itirazın iptali davasında, ödünç para verme işlemi davacının ticari işletmesiyle ilgili olmadığından dava asliye hukuk mahkemesinde görülmelidir. (17. HD. 18.12.2014, 18343/18934)

Davacılar ile davalı doktor ve özel hastane arasında vekil-müvekkil ilişkisi mevcut olup davaya asliye hukuk mahkemesinde bakılmalıdır. (17. HD. 18.09.2014, 8794/12062)

Davalıların vekâletnameye dayanarak davacıyı zarara uğrattıklarını belirterek alacağın tahsilini talep ettiğinden dava ticari dava değildir. (19. HD. 12.09.2014, 8161/11645)

Bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havaleden… doğan davalar Asliye Hukuk Mahkemesinde görülür. (13. HD. 16.09.2014, 26289/27087)

Senet şarta bağlandığından bono vasfı yoktur. Taraflar da tacir olmadıklarından ve dava mutlak ticari nitelik taşımadığından, davanın genel hükümler çerçevesinde, Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerekir. ( 17. HD. 28.06.2013, 5913/10269)

Sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı rücu davası, sigorta poliçesinden doğan bir dava değildir. Bu nedenle, halefiyet davası bir ticari dava sayılamaz. Asliye Hukuk Mahkemesinde bakılmalıdır.(17. HD. 24.6.2013, 7908/9871)

Eser sözleşmesinden kaynaklanan davalara bakma görevi Asliye Hukuk Mahkemesine aittir. ( 17. HD. 21.03.2013, 534/3923)

SGK İl müdürlüğünce verilen idari para cezalarıyla ilgili davalara bakma görevi İş Mahkemelerine aittir. (4. HD. 13.01.2014, 201/18433)

İşçinin, şirkete ait araçla kaza yapması sonucu, şirketin sigorta şirketlerine ödediği bedeli davalı işçisinden rucuen tahsili için yaptığı takibe itirazın iptaline ilişkin davaya İş Mahkemesinde bakılmalıdır. (13. HD. 26.12.2013, 18068/32971)

Hizmet akdi ile çalışan gemi adamlarının başlattığı takiple ilgili itirazın iptali davası Deniz İş Kanununa tabi olduğundan, uyuşmazlığın çözümünde İş Mahkemeleri görevli olur. (11. HD. 26.11.2013, 7165/21391)

Taraflar arsındaki ilişki hizmet ilişkisinden kaynaklandığından davanın İş Mahkemesinde görülmesi gerekir. (13. HD. 06.05.2013, 10932/11458)

Davacı-karşı davalı banka, ticari amaçla hizmet sunan tüzel kişi olup bu hukuki işlem içerisinde davalı-karşı davacı, tüketici konumundadır. Bu nedenle taraflar arasındaki hukuki ilişkinin tüketici işlemi olduğunun kabulü gerekir. (13. HD. 04.12.2019, 2017/998; 12097)

Davalının araç alım satımını mesleki amaçla yapan galerici sıfatını taşıdığı, davacının ise tüketici sıfatını haiz olduğu anlaşıldığından ihtilafın çözümü ticaret mahkemesinde değil, tüketici mahkemesinde görülür. ( 13. HD. 09.12.2019, 2016/25705; 12228)

Davanın konusu davalının kendisine ev yapmak amacıyla davacı firmadan beton almak suretiyle aralarında kurulan satım sözleşmesinden kaynaklanan bedelin ödenmesine ilişkin olduğundan görevli mahkeme tüketici mahkemesidir. ( 13. HD. 05.02.2019, 2016/11079; 1184)

Kaçak ve usulsüz elektrik kullandığından dolayı açılan davada, taraflar arasında mesken elektrik aboneliğinin bulunması nedeniyle uyuşmazlığın sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanması ve taraflarından birinin tüketici, diğerinin satıcı, uyuşmazlığın da tüketime konu mala ilişkin olmasına göre, görevli mahkeme Tüketici Mahkemesidir. ( h-HGK 21.02.2018, 2017/3-1001; 245)

Kredi kartı harcama bedellerinin tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın iptali davasına bakmak tüketici mahkemesinin görevidir. ( 19. HD. 30.04.2015, 3031/6483)

4077 Sayılı yasanın 23. Maddesi uyarınca, site yönetimine verilen özel güvenlik hizmetinden kaynaklanan ihtilaflarda Tüketici Mahkemesi görevlidir. (13. HD. 20.1.2014, 1992/1024)

Davanın konusu, konut amaçlı taşınmaz mal satışından kaynaklandığından tüketici mahkemesinin görev alanına girer. (13. HD. 22.01.2013, 2012/6994; 996)

Elektrik aboneliğinin ticari işyerine ait olduğunun tespiti halinde genel mahkemeler görevlidir. Aksi takdirde tüketici mahkemeleri görevlidir. (3. HD. 3.5.2007, 6878/7203)

Kaçak elektrik bedelinin tahsili amacıyla yapılan icra takibine vaki itirazın iptali davasına; tüketici mahkemesi değil, genel mahkeme bakmalıdır. ( 4. HD. 09.03.2006, 1778/2420)

Belediyeler, kamu hizmeti sırasında verdikleri zararlardan dolayı özel hukuk hükümlerine tabi değildir. Hizmet kusurundan kaynaklanan zararların tazmini amacıyla açılan davaların idari yargı yerinde tam yargı davası olarak ikame edilmesi gerekir. ( 17. HD. 16.9.2014, 13550/11915)

Karayolları aleyhine hizmet kusurundan dolayı açılan rucüen maddi tazminat istemine dair dava idare mahkemesinde açılır. ( 17. HD. 25.3.2014, 3057/4367)

Kamu hizmeti sırasında trafik kazası nedeniyle verilen zararlardan dolayı açılacak davalar tam yargı davası olarak idari yargıda açılması gerekir. ( 17. HD. 25.3.2014, 3057/4367)

Belediyenin kaldırım ve yol çalışmaları sırasında davacı kuruma ait tesislere zarar verilmesi idare hukuku kuralları çerçevesinde ve idari yargı yerinde değerlendirilmesi gerekir. (4. HD. 09.12.2013, 1018/19442)

İspat Kuralları

İspat yükü, bir vakıanın doğru ve gerçek olup olmadığı konusunda hâkimi inandırma faaliyetidir. İspat, ispat anından önce vuku bulmuş ve tekrar etmeyen vakıalara ilişkindir. İspat yükü aynı zamanda bir haktır.

İspat kuralları da genel kurallara göre tayin olunur. İtirazın iptali davasında ispat yükü, kural olarak, itiraz eden ve borçlu olmadığını ya da borca konu senette bulunan imzanın kendisine ait olmadığını ileri süren borçlunun “borcu bulunduğunu” iddia eden alacaklı tarafa aittir.

Bir davanın sonucu ispat yükü üzerine düşen tarafın iddia ettiği vakıayı ispat edip etmemesine göre değişir. Bu nedenle ispat yükü diğer davalarda olduğu gibi itirazın iptali davasında da önemlidir. İtirazın iptali davasında davacı alacaklı takip konusu alacağın varlığını ispat etmelidir. Ancak borçlunun itirazındaki beyana göre ispat yükü yer değiştirebilir. İtirazında borcunun varlığını kabul edip, ödeme savunmasında bulunan borçlu bu savunmasını ispat etmelidir.

İtirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir. Faturaya istinaden yapılan takibe vaki itirazda, sadece dayanak faturalar açısından inceleme yapılabilir. Cari hesap incelemesi yapılamaz. ( HGK. 17.09.2019, 2017/19-824; 885)

Kira ilişkisinin varlığını ve aylık kira bedelinin ne kadar olduğunu ispat külfeti davacı kiraya verene, kira bedelinin ödendiğinin ispat külfeti ise davalı kiracıya aittir. Sözlü kira ilişkisinde, kiraya veren, kira miktarı yeminle ispat edebilir. ( 3. HD. 04.02.2019, 2017/5453; 617)

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi İtirazın iptali davalarında istikrarlı olarak havale makbuzu üzerinde bir açıklama bulunmaması halinde, havalenin mevcut bir borca karşılık yapıldığını, bu durumda havaleyi gönderen kişinin parayı borç olarak gönderdiğini ispatlaması gerektiği; havale makbuzunda paranın borç olarak gönderildiği açıklanmışsa, parayı gönderen lehine karine oluşacağı ve aksi durumun havaleyi alan kişi tarafından ispatlanması gerektiği belirtilmesine rağmen; somut olayda havale makbuzlarında ‘’ Ahmet Acar’’ tarafından yatırılan şeklinde şerh olduğu halde, paranın mevcut borca karşılık gönderildiği kabul edilerek, ispat yükümlülüğünün başvurucuda olduğu belirtilmek suretiyle aynı konudaki önceki ve sonraki tarihli kararlarıyla çelişki oluşturması adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini gösterir. (Anayasa Mahkemesi 21.9.2017, 2014/19936)

Davacı çeyiz eşyalarının kendisine ait olduğunu ve kendisi tarafından alındığını ispatla yükümlüdür. Bu nedenle davacı tanıkları dinlenmeden ve yemin deliline dayanıldığı için yemin teklif etme hakkı hatırlatılmadan karar verilmesi isabetsiz olmuştur. ( 3. HD. 27.06.2018, 2016/20167; 7248)

Havalenin bir borcun ödenmesine yönelik olarak yapıldığı karine olarak kabul edilir. Bu karinenin aksini yani havalenin mal siparişine yönelik avans olarak gönderildiğini taraflar tacir olduğu için yazılı delille kanıtlanması gerekir. (19. HD. 28.06.2018, 2017/3410; 3686)

Bononun zorunlu unsurlarındaki eksiklik sebebi ile kambiyo senedi vasfını yitirerek adi senet vasfına dönüştüğü, adi senetteki imzanın davalı tarafından inkâr edilmemesi karşısında, senette yer alan miktar yönünden de borçlu olmadığını davalının ispat etmesi gerekirken ispat yükü ters çevrilerek, ispat yükünün davacıya yönlendirilmesi ve davanın reddi kararı verilmesi doğru olmamıştır. ( 13. HD. 19.03.2018, 2015/41478; 3244)

Senet, tanzim tarihini içermediğinden bono olarak nitelendirilemez. Bu senet adi bir belge niteliğindedir. Dolayısıyla bu belgedeki imzanın davalı borçluya ait olduğunun anlaşılması halinde, davacı iddiasını kanıtlamış sayılır. ( 19. HD. 23.03.2017, 2016/11124)

Yasal unsurları tam olmadığı için bono vasfı bulunmayan senette ispat yükü,  imzasını inkâr etmeyen düzenleyen davalıdadır. (19. HD. 03.04.2017, 2016/8800; 2649)

Davalı, bedelini tahsil ettiği malları davacının talimatı ile üçüncü kişiye teslim ettiğini iddia ettiğine göre, hem talimatın varlığını hem de malların teslim edildiğini ispatlamalıdır. ( 19. HD. 10.03.2014, 2277/4625)

Taraflar arsında yazılı bir sözleşme bulunmadığına göre davacı hizmet bedelinin miktarını ispatlamak zorundadır. (13. HD. 23.12.2013, 17138/32219)

Hırsızlık sigortasında, işyerinde meydana gelen hırsızlık sonucu zararın ne olduğunun belirlenmesi için hırsızlık öncesi işyerindeki mal mevcudunun ve hırsızlık sonrası işyerinde kalan mal mevcudunun ne olduğu davacı/sigortalanan ispatlamalıdır. (11. HD. 26.11.2013, 2011/13252; 21457)


İddia ve Savunmanın Genişletilmesi veya Değiştirilmesi

İtirazın iptali davasının konusu, ilamsız icra takibine borçlunun yaptığı itirazın haklı olup olmadığıdır. Mahkeme itirazın haklı olup olmadığını tespit ederken icra takibinin dayandığı takibi esas almalıdır. Alacaklı takip yapılırken dayandığı bir belgeye dayanarak itirazın iptali davası açamaz. Aksi halde itirazın iptali davasının normal bir alacak davasından farkı kalmaz ve bu sonuç davanın takip hukuku sistemi içindeki yeri ile bağdaşmaz.

İtirazın iptali davasının konusu, takip talebi ve ödeme emri olduğundan davanın açılması ve karara bağlanmasında takip talebi ve ödeme emri esas alınacaktır.

Alacaklı takip sırasında dayandığı ve borçluya onaylı suretini ödeme emriyle birlikte tebliğ ettiği belgeye istinaden itirazın iptali davası açılmalıdır. Takip sırasında dayanılan belge dışında bir belgeye istinaden itirazın iptali davası açılamaz. Alacaklı ancak davalı-borçlunun, açık muvafakati ile iddiasını genişletebilir veya değiştirebilir.

İtirazın iptali davasında borçlu, icra takibinde bildirdiği savunma sebepleriyle bağlı değildir. Borçlu, tüm savunma sebeplerini cevap süresi içinde ileri sürebilir. Yazılı yargılamada, savunma sebepleri ikinci cevap dilekçesi ibraz süresi içinde serbestçe değiştirebilir veya genişletebilir. Basit yargılamada ise, cevap süresi içinde savunmaların tamamı ileri sürülmelidir.

Davacının icra takip dosyası nedeni ile borçlu olmadığının tespitini talep etmesi karşısında, davanın takip talebinde gösterilen borç ve borç sebebi ile bağlı olarak ele alınması gerekmekte olup, takipte şifahi sözleşmeye dayanıldığı halde, yargılama sırasında yazılı sözleşmeye dayanılmasının mümkün olmadığının kabulü gerekir. ( 13. HD. 19.12.2019, 2018/1508; 12867)

İtirazın iptali davalarında, ispat yükü davacı-alacaklıya aittir. Davacı/alacaklı, takipte dayandığı belgeler dışındaki başka belgelere dayanamaz. ( HGK. 18.09.2013, 19-142/1371)

İtirazın iptali davasında, takibe konu faturalar çerçevesinde değerlendirme yapılarak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken takibe konu edilmeyen faturalar ve taraflar arsındaki tüm ilişki değerlendirilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir. (19. HD. 09.12.2013, 14639/19554)

Takibe itirazda imza inkârı ileri sürülmese bile, itirazın iptali davasında ileri sürülebilir. Davalının cevap vermemesi genel olarak davanın inkârı niteliğinde olduğundan cevap süresi dışında ileri sürülen ‘’imza inkârının’’ incelenmesi gerekir. (11. HD. 15.04.2013, 2012/8224; 7304)

İtirazın iptali davasında davalı takibe itirazında belirttiği sebeplerle bağlı olmadan tüm itirazlarını ileri sürebilir. Cevap vermeyen davalı iddiası inkâr etmiş sayılırsa da takip konusu belgedeki imzaya itiraz ettiği anlamına gelmez.(19. HD. 30.01.2012, 2011/6440; 2012/1146)

İtirazın iptali davasında, borcun varlığı ispat edilmelidir. Alacağın sebebinin değiştirilmesi mümkün değildir. Genel hükümlere göre her türlü ispat olanağının varlığı, takipteki alacak sebebinden ve takip dayanağından uzaklaşmak anlamında düşünülmemelidir. (HGK 03.05.2006, 19-260/251)


İtirazın İptali Davasında Islah Nasıl Yapılır?

Islah, tarafların yapmış oldukları usul işlemlerini kısmen veya tamamen düzeltme imkânı veren bir kurumdur. Islah ile davacı dava dilekçesinde belirttiği dava sebebini değiştirebileceği gibi, eksik belirttiği vakıaları tamamlayabilir.

Davacı ıslah yoluyla itirazın iptali davasını alacak davasına çevirebilir. Ancak takip talebinde dayandığı alacak sebebini ıslah yoluyla değiştirmesi mümkün değildir.

Davacı takip talebinde dayandığı sebebi değiştirmek istiyorsa ıslah yoluyla hem itirazın iptali davasını alacak davasına hem de alacak sebebini birlikte değiştirmesi gerekir. Bu husus itirazın iptali davasının dayandığı ‘’takipten ayrılmamanın’’ ve ‘’davanın hukuki niteliğinin’’ bir sonucudur.

Dilekçede ıslahtan söz edilmiş olmasına rağmen dilekçe içeriği davanın bidayetinde ileri sürülen maddi vakıaların açıklanması niteliğinde olduğundan ıslah olarak nitelendirilemez. (19. HD. 27.09.2018, 2016/12291; 5760)

Bozma kararından sonra ıslah yapılamaz. (İBK 06.05.2016, 2015/1 E, 2016/1)

İtirazın iptali davası olarak açılan davanın ‘’alacak davası’’ şeklinde ıslah edilmesi ‘’davanın tamamen ıslahı’’ niteliğinde olduğundan davacının 3 gün içinde yeni bir dava dilekçesi ibraz etmesi ve davalıya tebliğ ettirmesi zorunludur.  (11. HD. 11.04.2014, 1321/7166)

Sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan alacak davasının tamamen ıslah edilerek itirazın iptali davasına çevrilmesi ancak davacının mahkemeye 1 hafta içinde yeni bir dilekçe vermemesi halinde ıslah hakkı kullanılmış sayılır ancak, davaya da hiç ıslah edilmemiş haliyle yani alacak davası olarak devam edilir. (11. HD. 14.05.2013, 2012/11411; 9833)


İtirazın İptali Davasında Hangi Deliller Değerlendirilir?

İtirazın iptali davasında itirazın bertaraf edilmesi için gereken her türlü delile hukuka uygun yollarla elde edilmiş olması kaydıyla başvurulabilir.

Davacı alacaklı, itiraz eden davalı borçlunun borca itirazının isabetsiz olduğunu ve dolayısıyla itiraz edilmiş olsa dahi esasında geçerli bir borç ilişkisinin bulunduğunu ve cari bir alacağın varlığını ispat etmek durumundadır. Bunun için, 6100 s. HMK’daki temel ispat kuralları uygulama alanı bulacaktır.

Hâkimin verdiği kesin süreye ilişkin ara kararının hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması taraflara yüklenen yükümlülüklerin, yapılması gereken işlerin neler olduğunun ve her iş için yatırılacak ücretin hiçbir şüpheye yer vermeyecek biçimde açıklanması gerekir. Ayrıca verilen sürenin amaca uygun, yeterli ve elverişli olması, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonuçların açık olarak anlatılması ve bunlara uyulmaması durumunda mevcut kanıtlara göre karar verilip, gerektiğinde davanın reddedileceğinin açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerekir. Kanun veya hâkim tarafından tayin edilmiş süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesi mümkün değildir. ( HGK. 08.10.2019, 2017/19-924; 1004)

İmza incelemesi için bilirkişi ücretinin yatırılmaması, o delilin incelenmemesi sonucunu doğurur. (11. HD. 21.05.2012, 2011/2807; 8428)

  • Senet, bir kişinin kendisi aleyhine delil teşkil etmek üzere düzenleyip verdiği belgedir. Senedi düzenleyenin, senedin kendi aleyhine delil oluşturma iradesi ile düzenlemesi de gerekli değildir.

Senetler adi senet ve resmi senet olmak üzere ikiye ayrılır. Resmi senetler, resmi makam veya kişinin katılımıyla düzenlenen senetlerdir. Kambiyo senetleri, usul hukuku açısından adi senet kabul edilir. Takibin dayanağı belge resmi senet ise, örneğin, noter senediyse, bu durumda borçlu belgeye resmiyet kazandıran kişiyi de davada taraf göstermesi gerekir.

Şu hususun önemle altının çizilmesi gerekir ki, itirazın iptal edilerek takibin devamına karar verilmesi bakımından, değeri 4480 TL’yi aşan hukuki işlemlerin ispatlarının ancak SENET DELİLİ İLE yapılması mümkündür. Bu değeri aşan ispatlarda tanık deliline başvurulması mümkün değildir.

Açığa atılan imzanın kötüye kullanıldığı savunmasında bulunan davalının bu savunmasını kesin delillerle kanıtlaması gerekir. ( HGK 18.04.2018, 2017/13-619)

Noter senedinin sahte olduğuna dair sahtelik iddiasında senedi tanzim eden noterin de davada taraf gösterilmesi gerekir. ( HGK. 03.04.2013, 2012/19-1394/419)

Senetle ispatı gereken bir konunun yeminle ispatı mümkündür. ( 11. HD. 24.01.2014, 12158/1587)

Zamanaşımına uğrayan bono temel ilişki yönünden yazılı delil başlangıcı niteliğindedir. (19. HD. 27.04.2010, 2009/7636; 5080)

Senet aslının borçluda bulunması ödemeye karine teşkil eder.

  • Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır. (VUK. M. 229)

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu’nun 27.06.2013 tarih 2001/1 2003/1 sayılı kararında ise, Fatura ‘’ Ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari belge niteliğindedir’’ şeklinde tanımlanmıştır.

Fatura tek başına akdi ilişkinin varlığını ispatlamaya yeterli değildir. Davacı alacaklının takibin dayanağı yaptığı faturanın, davalı borçlunun defterinde kayıtlı olması halinde, davalının faturaya dayalı takibe yaptığı itirazın iptaline karar verilebilir.

Hukuki ilişkinin davalı tarafından inkâr edilmiş olması halinde, davacının tek taraflı düzenleyip davalıya gönderdiği faturanın tek başına davayı ispat için yeterli görülmesi mümkün değildir. Keza, faturanın tebliği, alacağın muaccel hale geldiğini gösterir ise de temerrüt için ayrıca temerrüt ihtarı gönderilmesi gerekir.

Faturanın delil olabilmesi içi gerekli şartlar;

-Taraflar arasında temel borç ilişkisi bulunmalı,

-Fatura şekil şartlarına uygun olarak düzenlenmelidir ( VUK m. 230)

-Fatura muhataba elden, PTT, kargo veya noter aracılığıyla tebliğ edilmiş olmalıdır.

-Faturaya sekiz gün içinde (TTK m. 21/2) itiraz edilmemiş olmalıdır.

Peşin ve veresiye satımları ayırt etmek üzere kullanılan açık fatura ve kapalı fatura kavramları uygulamada önemli yer tutmaktadır.

Buna göre Açık Fatura ‘’ Mal veya hizmet tesliminde müşterinin, mal veya hizmet bedelini faturanın düzenlendiği anda ödemeyip, sonradan ödeyecek olması durumunda düzenlenen faturadır. ‘’ Açık fatura düzenlenirken satıcı kaşe ve imzayı faturanın üst kısmına basar.

Kapalı Fatura ‘’ Mal veya hizmet tesliminde müşterinin, mal veya hizmet bedelini, faturanın düzenlendiği anda ödemesi durumunda düzenlenen faturadır. Kapalı fatura düzenlenirken satıcı kaşe ve imzayı faturanın alt kısmına basar. Açık ve kapalı faturanın tespitinde ‘’fatura asılları’’ üzerinde inceleme yapılmalıdır.

Fatura tanziminde, ödeme durumuna göre faturanın açık veya kapalı şekilde düzenlendiği hususuna dikkat edilmesi gerekir. Ödeme yapılmadığı halde, kapalı fatura düzenlenmesi durumunda ilgiliden alacağı talep etme durumu hukuki anlamda riske girer. Nitekim Yargıtay birçok kararında kapalı faturanın ‘’borcun ödendiğine karine teşkil edeceğini, istikrarlı şekilde vurgulayarak ticari teamülü benimsemiştir.’’

Davalının faturaları ticari defterine işlemeksizin vergi dairesine bildirmesi sadece faturanın tebliğ alındığını ve itiraza konu edilmediğini gösterir. Faturanın içeriğine itiraz edilmemesi ise, faturada belirtilen verilerin doğru olduğuna karine teşkil eder. Ancak, tek başına faturanın verilmesine neden olan mal veya hizmetin yapılmış olduğu anlamına gelmez. (11. HD. 09.12.2019, 3111/7939)

Fatura, teslime ilişkin belgelerden olmadığı gibi somut olayda fatura üzerinde davalının çalışanlarından birisinin imzası da bulunmadığından, satım konusu malın teslimine yönelik olarak tarafların ibraz ettikleri tüm deliller üzerinde durularak bir karar verilmelidir. (13. HD. 02.12.2019, 2017/1010; 11998)

Davacı faturasının davalı kayıtlarında yer aldığı ve davalının iade faturası kestiği hususundan hareketle faturanın davalıya tebliği ile iade faturası tarihi karşılaştırılarak bu hususun 8 gün içinde gerçekleşip gerçekleşmediği belirlendikten sonra davalı tarafından kabul edilen ve hizmetin karşılığının davalı tarafından ödendiğine yönelik ispat vasıtaları üzerinde durularak bir karar verilmesi gerekir. (23. HD. 10.12.2019, 2016/8343; 5216)

Faturaya tebliğ tarihinden itibaren sekiz gün içinde itiraz edilmemiş olması hali, sadece o faturanın –miktar ve fiyat yönünden- münderecatını kabul anlamını taşır, bunun dışında o faturada yazılı malın alıcıya mutlaka, daha önce teslim edilmiş olduğu anlamına gelmez. Taraflar arsında sözleşme ilişkisi yoksa düzenlenen belge fatura sayılmaz ve bu belgeye itiraz edilmemesi de yeni TTK m. 21/2 fıkrası anlamında bir sonuç doğurmaz. (HGK 19.09.2018, 2017/19-915; 1338)

Kapalı faturaya rağmen VUK Genel Tebliğine göre ödemenin banka veya finans kurumları aracılığı ile yapılmadığından bahisle ödemeyi gösteren kapalı fatura ile ilgili karinenin geçerli olmayacağı benimsenerek ispat yükü ters çevrilmek suretiyle hüküm kurulması doğru olmamıştır. Kapalı fatura borcun ödendiğine dair bir karinedir, davacının bunun aksini kanıtlaması gerekir. ( 23. HD. 15.05.2018, 2016/56; 3152)

Kapalı faturada, fatura bedellerinin ödenmediği yönünde ispat yükü davacıdadır. ( 19. HD. 15.02.2018, 2017/3967; 693)

Faturaların dayanağı malların teslim edildiğinin ispat yükü alacaklı davacıdadır. Faturanın dayanağı sevk irsaliyelerinde ‘’teslim alan’’ adıyla isimsiz imzalar mevcuttur. Bu halde malın teslim edildiğini ispata yarar bu belgelerdeki imzaların borçlu şirketteki mal teslimine yetkili olduğu belirtilen kişilerden kime ait olduğunun tespiti ile neticesine göre hüküm kurulması gerekir. ( HGK. 10.05.2017, 19/809; 943)

Takip konusu fatura tarafların ticari defterlerinde kayıtlı olduğuna, malın tesliminde bir ihtilaf bulunmadığına ve davalının yaptığı ödemelerin fatura tarihinden önceye ait olmasına göre; itirazın iptali davasının reddi ancak, davalının yaptığı ödemelerin söz konusu faturaya ait olduğunu ispatlaması halinde mümkündür. ( HGK. 29.11.2017, 19-816; 1448)

Davalı malın teslim edilmediğini iddia ettiğine göre, faturadaki teslim alan imzasının davalı çalışanına ait olup olmadığı araştırılmalıdır. ( 19. HD. 12.12.2016, 4809/15650)

Dava konusu faturada davacı şirket kaşesinin faturanın aşağı bölümünde basılmış olmasına rağmen, kaşe üzerinde imzanın bulunmaması ve imzanın faturanın üst tarafında olması nedeniyle, bu fatura kapalı fatura olarak kabul edilemez. ( 11. HD. 02.10.2013, 92/17255)

Malın teslim edilip edilmediğinin tespiti için, fatura fotokopileri üzerinden inceleme yapılamaz. ( 19. HD. 10.09.2013, 9286/13422)

Davalı davaya cevap vermemekle davayı inkâr etmiştir. Davacı tarafından tek taraflı düzenlenip altında davalının imzası bulunmayan faturanın delil değeri yoktur ve davalıyı bağlamaz. ( 13. HD. 17.04.2013, 2366/10110)

  • Ticari Defterlerin Delil Olması

Defter tutulması tacirler açısından yasal zorunluluktur. Defter tutma zorunluluğuna aykırı hareket edilmesi hukuki ve cezai sorumluluğu gerektirir. Hukuki sorumluluğun en önemli sonucu, usulüne uygun tutulmayan defterlerin ispat gücünü kaybetmesidir.

Ticari davalarda, ispat için tarafların ticari defterlerinin gerekli olması halinde, defterlerin ibraz edilmesine mahkeme kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.

Ticari defterlerin, ticari davalarda ‘’sahibi lehine’’ delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.

Ticari davanın tarafları, delil olarak ticari defterlerle dayanmışsa; ticari defterler üzerinde bilirkişi incelemesi yapılarak karar verilmelidir. Sadece davacının değil, davacı ve davalının ticari defterleri birlikte bilirkişi incelemesine tabi tutulmalıdır.

Ticari Defterlerin Sahibi ve Halefleri Lehine Delil Olarak Kabul Edilmesi

-Uyuşmazlık ticari dava niteliğinde olmalıdır.(TTK m. 2)

-Ticari defterlerin eksiksiz olarak tutulmuş olması; TTK’nın 64. Ve Vergi Usul Kanunu’nun 176. Maddesinde belirtilen defterlerin tamamının tutulmuş olması,

-Ticari defterler usulüne uygun ve birbirini doğrular mahiyette olmalı,

-Ticari defterlerin açılış ve kapanış onaylarının yapılması,

-Diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların, bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi

-Defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması halinde sahibi lehine delil kabul edilir.

Ticari Defterlerin Sahibi ve Halefleri Aleyhine Delil Olması

-Ticari defterler usulüne uygun tutulsun veya tutulmasın sahibi aleyhine delil olabilir.

Açılış ve kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur. Bir başka deyişle ‘’sahibi lehine delil olma’’ koşullarını taşımayan ticari defterler sahibi aleyhine delil olur.

-Taraflardan birinin tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.

Her iki tarafın da ticari defterleri VUK gereğince usule uygun tutulmadığından lehlerine delil teşkil etmez. Ancak aleyhlerine delil olarak dikkate alınabilir. ( 19. HD. 24.03.2015, 2014/1656; 4089)

Davalının ticari defterlerindeki kayıtlar kendi aleyhine delil olacağından davalının kayıtlarında tespit edilen borç miktarı kadar borcun olduğu kabul edilmelidir. (19. HD. 03.03.2014, 329/4179)

Davacı, davalının ticari defterlerine de dayanılmasını talep etmesine rağmen, davacının sunduğu faturanın ‘’kapalı fatura’’ olması nedeniyle ticari defterler incelenmeden davanın reddine karar verilmesi isabetsizdir. (13. HD. 11.12.2013, 2332/31148)

Şirket yöneticilerinin sorumluluğunda olan ticari defterlerdeki kayıtlara itibar edilerek, sadece bu kayıtlara istinaden yöneticilerin şirketten alacaklı olduğuna hükmedilemez. (11. HD. 25.11.2013, 2881/21287)

Yazılı sözleşme yoksa ve davalı taşıma sözleşmesini inkâr ediyorsa, ticari defterler deliline dayanıldığı için ehil bilirkişiyle ticari defter ve kayıtlar üzerinde inceleme yapılmalıdır. ( 11. HD. 21.10.2013, 1931/18369)

Davalı, davacıdan mal almadığını savunduğuna göre davalı defterinde kayıtlı olmayan ve 5 adet fatura kapsamındaki malların davalıya eşlim edildiğinin davacı tarafça yazılı delille kanıtlanması gerekmektedir. (19. HD. 27.02.2013, 34/3634)

Salt faturaya itiraz edilmemesi hizmetin alındığı anlamına gelmez. Davalı defterlerinin lehine delil olarak kabul edilebilmesi için kayıtların eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması gerektiği gibi söz konusu kayıtlara ilişkin dayanakların da mevcut olması gerekir. (19. HD. 18.06.2013, 2012/13790; 11317)

  • Delil Başlangıcı

Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir. Senetle ispat zorunluluğu bulunan hallerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir. (HMK 202)

Bilgi taşıyıcısı olan şeyin delil başlangıcı olabilmesi için;

-İddia olunan hukuki işlemin varlığını muhtemel göstermiş olması;

-Aleyhine ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş olması gerekir.

Delil başlangıcının varlığı iddiası, ispat için yeterli değildir. Delil başlangıcına dayanan kimse tanıkla iddiasını ispatlayabilir.

Uygulamada zamanaşımına uğramış bonolar(TTK m. 749), zamanaşımına uğramış çekler(TTK m. 814), süresinde ibraz edilmemiş çekler(TTK m. 796) yazılı delil başlangıcı kabul edilmektedir.

Çekin süresinde bankaya ibraz edilmemesi halinde kambiyo hukukundan kaynaklanan haklar yitirilir. Ancak, arada temel ilişki varsa çeke yazılı delil başlangıcı olarak dayanılabilir ve alacağın varlığı tanık dâhil her türlü delille ispat edilebilir. (19. HD. 29.03.2018, 2016/12562; 1615)

Sunulan belgede, dava dışı şirkete verilen paranın ne için verildiği yazılı olmadığı ve davalının imzası bulunmadığından, yazılı delil başlangıcı olarak kabul edilemez. ( 13. HD. 17.09.2014, 2013/23210; 27455)


İtirazın İptali Davasında Davalının Maddi Hukuka(İnkâr, İtfa, Ödeme…) İlişkin Savunmaları nelerdir?

Davalı, itirazın iptali davasında, ödeme emrine karşı icra dosyasına bildirdiği itiraz sebepleriyle bağlı olmaksızın bütün savunma sebeplerini ileri sürebilir.

Davalı, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaları açıkça inkâr edebileceği gibi; ileri sürülerin vakıalara süresi içinde cevap vermeyerek, zımnen de inkâr etmiş sayılır. Her iki durumda da davacı dayandığı vakıayı ispat etmek durumundadır. Süresinde cevap vermeyen davalı, örneğin, zamanaşımı definde bulunursa savunmayı genişletme yasağıyla karşılaşır. Davacı savunmayı genişletmeye karşı çıkarsa, zamanaşımı defi inceleme konusu yapılamaz. Ancak, ıslah yolu ile zamanaşımının ileri sürülmesi mümkündür.

Davalı, davacının iddia ettiği hakkı inkâr etmemekle birlikte bu hakkın doğumuna engel olan başka bir olayı itiraz olarak ileri sürebilir. Bu durumda ispat yükü davalıya geçer. Örneğin, kendisinin ehliyetsiz olduğunu, alacağın kumar veya bahisten kaynaklandığını, iradeye fesat (hata, hile, ikrah) karıştırıldığı iddia ederse bu iddialarını ispatlaması gerekir.

Ya da davalı ileri sürülen hakkın ortadan kalktığını ileri sürebilir. Örneğin, alacağın ifa, ibra, takas beyanı veya feragat nedeniyle ortadan kalktığını yahut zamanaşımı nedeniyle istenemeyeceğini ileri sürmesi hallerinde de davalı ileri sürdüğü itiraz ve defilerini ispatlamak zorundadır.

Davacı, davalıya banka havalesiyle gönderdiği 300.000 TL için ‘’Hüseyin Çebi’’ye borç olarak gönderilen’’ açıklaması yapmış, bu para davalı tarafından herhangi bir ihtirazi kayıt konulmadan çekilmişse de; davalının, bu paranın vekâleten satın aldığı taşınmaz bedeli olarak kendisine gönderildiğine ilişkin beyanı, taşınmazın davacı adına alındığına dair vekâletname ibrazı ve taşınmazın değerinin 300.000 TL civarında olduğuna dair bilirkişi raporu karşısında davanın reddi gerekir. (13. HD. 18.12.2019, 323/12780)

Kira sözleşmesinde kira bedelinin kiracılardan müteselsil tahsil edileceğine ilişkin hüküm bulunmadığından, kiracılar kira bedellerinden yarı yarıya sorumludur. ( 3. HD. 14.01.2019, 2017/4867; 2)

İtirazın iptali davasının konusu, iki adet faturaya dayalı takip olduğuna ve taraflar arasında cari hesap ilişkisi değil, açık hesap ilişkisi bulunduğuna göre; mahkemece sadece takip konusu faturalar ve ödeme savunması bakımından araştırma ve değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. ( HGK 28. 03.2018, 2017/19-1634; 633)

Çek icra takibi sırasında zaman aşımına uğramış olması nedeniyle davacının, davalı keşideci hakkında sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde başvuru hakkı bulunduğundan davalı keşideci sebepsiz zenginleşmediğini usulüne uygun delillerle kanıtlamakla yükümlüdür. ( 19. HD. 27.03.2017, 2016/7546; 2479)

Senedin tazmin tarihinden sonra yapılan ödemenin senet bedeline karşılık yapıldığı hususunda karine bulunduğunun kabulü gerekir. ( 19. HD. 09.02.2017, 2016/12646, 973)

Çek üzerinin çizilmesi, sağ alt köşesinin yırtık olması ve çek aslının borçlu elinde bulunması ödemeye karine teşkil eder. ( 19. HD. 20.06.2013, 8389/11573)

Ödeme belgeleri yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir. ( 19. HD. 10.03.2014, 1162/4619)

Davacı tarafından inkâr edilmeyen ‘’ e-postalardan tahkim dosyasındaki görevinden çekilmesinin doğru olacağı, mahkeme nezdinden hukuki işlemde bulunmayacağı, davayı takip faaliyetini durdurduğu, vekâlet ücretinde iyileştirme talebi olduğu, ödemelerin elden yapılması gerektiği’’ yazıları güven duygusunu ortadan kaldırıcı nitelikte olduğundan yapılan azil haklıdır. ( 13. HD. 15.09.2014, 5894/26905)

Hesap sahibi para çekilme talimatındaki imzayı inkâr ettiğine göre, imza incelemesi yapıldıktan sonra bankanın sorumlu olup olmadığına karar verilmelidir. (19. HD. 19.02.2014, 1422/3200)

Kredi sözleşmesindeki imza davalıya ait olmasa bile; davalı bankadan kredi almış ve kullanmış ise kullandığı krediden dolayı sorumlu olacaktır. ( 19. HD. 17.12.2013, 14505/19933)

Lehtarının cirosu olmaksızın senedi elinde bulunduran bononun meşru hamili sayılmaz ve keşideci veya mirasçılarına karşı alacak iddiasında bulunamaz. (19. HD. 06.03.2013, 137/4253)

İtirazın iptali davasında, takip konusu edilen fatura ile ilgili olarak davacının alacaklı olup olmadığı belirlenerek varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir. (HGK. 17.09.2019, 2017/19-919; 886)

Çeklerin borçlu eline geçmesi bedelinin ödendiğine karine teşkil eder. (19. HD. 10.10.2017, 2016/9259;6797)

Aksi davacı tarafından ispat edilmedikçe, davalı borçlunun satış tarihinden sonra yaptığı ödemeler borca mahsuben yaptığı kabul edilmelidir. ( 19. HD. 07.02.2017, 2016/6609; 868)

Ödeme yapılan kişinin alacaklı şirket yetkilisi olmaması durumunda ödemenin alacaklıya yapılmış olduğu kabul edilemez. (13. HD. 30.04.2013, 608/10880)

Yargılama sırasında ibraz edilmeyen belgeler temyiz aşamasında nazara alınmayacak ise de, ödeme borcu sona erdiren nedenlerden olduğundan, yargılamanın her aşamasında dikkate alınması gerekir. ( 11. HD. 24.05.2012, 5542/8806)


İtirazın İptali Davasında Mahkemenin Vereceği Karar Nasıl Olmalıdır?

İtirazın iptali davasının temelinde yatan soru şudur: “İtiraza konu alacak mevcut mudur?” Bu soruya aranan yanıt, taraflarca usulüne uygun deliller sunulmak suretiyle mahkeme tarafından takdir edilerek verilir.

İtirazın iptali davasında ispat yükünün davacı alacaklıda olduğu, itiraz edilen borcun varlığının usulüne uygun delillerle ispat edilmesi külfetinin takip alacaklısında olduğu ve bu kapsamda sunulacak delilere yine usulünce delillerle cevap veremeyen davalı borçlu aleyhine takibe devam edileceği göz önüne alınırsa, itirazın iptali davasının bir eda davası olduğu kadar aslında bir tespit davası olduğu da ileri sürülebilir.

Mahkeme kararı gerekçeli olmalıdır. Zira hâkim, gerekçe sayesinde verdiğin hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün kanuna uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz.

Kısa ve gerekçeli kararlar arasında çelişki olması kamu düzeni ile ilgilidir ve re ‘sen gözetilmelidir. Aksi düşünce ve uygulama yargının, yargıcın ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. (11. HD. 17.12.2013, 16577/23038)

Hükmün gerekçesiz olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir. (3.HD. 20.11.2018, 2016/21180; 11793)

O halde, tespit davasına ilişkin hükümlerin ve bu tür davalarda verilmesi gereken kararların niteliği bakımından söylenebilecek hususların, itirazın iptali davası için de söylenebilmesi gerekir. Buna göre, usulüne uygun delillerin hasredilmesinin sonucunda mahkeme, BORCUN VARLIĞINA HÜKMEDEREK itirazın iptaline ve takibin devamına; usulüne uygun deliller hasredilememesi ya da hasredilen delillerin inandırıcı olmaması (takdiri delil sunulabildiği hallerde) durumunda BORÇ İLİŞKİSİNİN YOKLUĞUNA karar verilmesi ve takibin iptaline karar verilmesi gerekmektedir. Yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, asıl sorun, “alacağın varlığı” noktasında toplanmış bulunmaktadır.

Davalının, davacıya ait aracı vekâleten sattığı ve satış bedelini davacıya ödemediği sabit olduğuna göre, itirazın iptali davası kabul edilmelidir. (13. HD. 11.12.2019, 2017/3795;12411)


İtirazın İptali Davasında İcra İnkâr Tazminatı Nedir?

İcra inkâr tazminatı, takibe haksız yere itiraz eden borçlu aleyhine verilen bir tür cezadır. Tazminat hukukunda, tazminatın amacının temel olarak “telafi” amacına hizmet ettiği ve tazminatın esas itibariyle bir “ceza” fonksiyonunun bulunmadığı kabul edilir. Ancak icra hukukunda bu prensibe bir istisna getirilerek, takibe haksız yere itiraz ederek alacağın geç tahsil edilmesine yol açan haksız borçluya bir ceza verilmek istenmiştir.

İcra takibine itirazdan sonra ve itirazın iptali davası açılmadan önce borcun kısmen ödendiği hallerde, alacaklının ödenen kısım yönünden dava açmakta hukuki yararı yoktur. Bu kısım için icra-inkâr tazminatına hükmedilemez.

İcra inkâr tazminatına TALEBE BAĞLI olarak hükmedilebilir. Takibe konu tutarın %20’si oranında bir bedel ödenmesini ifade etmektedir. Alacaklı yararına bu tazminata hükmedilebilmesi için; kısmen de olsa kabul ile sonuçlanmış bir itirazın iptali davası bulunmalıdır.

Aynı alacağı ilişkin itirazda bulunan birden fazla borçlu tek bir tazminata mahkûm edilir. Bir başka deyişle itiraz aynı alacağa ilişkinse, itiraz eden her bir borçlu ayrı ayrı değil, itiraz edilen toplam borç üzerinden tek bir tazminata hükmedilmelidir.

İtiraz eden borçluların sorumlu oldukları miktar belli ve her bir borçlu kendi sorumlu olduğu miktar için itiraz etmişse; her borçlunun itiraz ettiği ve itirazında haksız çıktığı miktar esas alınarak ayrı ayrı inkâr tazminatından sorumlu tutulmaları gerekir.

Mahkeme davacının tazminat talebini kabul etmiş olmasına rağmen, ‘’tazminatın reddi ile ilgili kısım’’ temyiz konusu yapılmamışsa; söz konusu kararın temyiz sonucu bozulması halinde, hükmün ‘’tazminat talebinin reddine’’ dair kısmi davalı lehine usuli kazanılmış hak teşkil eder.

İpoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takibe itiraz edilmesi neticesinde açılan itirazın iptali davasında da; şartları varsa icra inkâr tazminatına hükmedilmelidir.

İcra inkâr tazminatı, mahkeme kararı ile belirleneceğinden, mahkeme kararından önceki dönem için (örneğin dava tarihinden itibaren) temerrüt söz konusu olmaz ve temerrüt faizi yürütülmez.

İcra İnkâr Tazminatının Şartları;

-Geçerli bir ilamsız genel icra takibi olmalıdır.

-Borçlu 7 günlük süre içinde ödeme emrine itiraz etmiş olmalıdır.

-Bir yıl içinde açılmış bir itirazın iptali davası bulunmalıdır.

-Davacı tarafından talep edilmelidir.

-Borçlunun itiraz ettiği alacağın likit(belli veya belirlenebilir) olması gerekir. Ancak likit ise borçlu itirazında haksızdır; alacak likit değilse, borçlu itirazında haklıdır. Mesela haksız fiilden kaynaklanan alacaklar, sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan alacaklar, iş akdinin feshi nedeniyle işçinin işverenden isteyebileceği alacaklar, eser sözleşmesinde ayıp nedeniyle indirim yapılarak alacağın saptanması halindeki alacak vs. gibi alacaklar likit yani belli alacakları değildir, dolayısıyla bunlardan kaynaklanan davalarda icra inkar tazminatına hükmedilemez.

İnkar tazminatına hükmedilebilmesi için alacağın likit olması gerekir. Bunun için borçlunun, yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması yeterlidir. Davada bilirkişi incelemesine gidilmesi, tek başına alacağın likit olup olmadığını göstermez. (23. HD. 09.12.2019, 2016/6694; 5196)

Dava, kredi kartı sözleşmesinden kaynaklanan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. İcra takibine konu alacak likit olduğundan davacı lehine icra inkâr tazminatına hükmedilemez. ( 19. HD. 04.12.2019, 2018/3392; 5430)

Belirtelim ki, icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için borçlunun KÖTÜNİYETLİ OLMASINA GEREK YOKTUR; İTİRAZIN HAKSIZ OLMASI YETERLİDİR.

Mahkeme kısa kararda inkâr veya kötü niyet tazminatına hükmetmemişse, gerekçeli kararda inkâr veya kötü niyet tazminatına hükmedemez.

Kesinleşen idari para cezasından davalı sorumlu olup alacağın miktarı likit niteliktedir. Şu halde; davalı icra takibine itirazında haksız olduğundan davacı yararına icra-inkâr tazminatına hükmedilmesi gerekir. (4. HD. 14.01.2019, 2016/14281; 26)

Nakliyat sigorta poliçesi kapsamında ödenen tazminatın davalılardan rucuen tahsili istemine ilişkin alacak likit değildir. (11. HD. 25.09.2014, 5592/14609)

İtirazın iptali davası ‘’alacak davası’’ olarak ıslah edildiğinde inkâr tazminatına hükmedilmez. ( 19. HD. 18.03.2014, 2243/5302)

Davalı, dava açıldıktan sonra borcunu ödemekle itirazında haksız olduğunu kabullenmiş bulunmaktadır. İnkâr tazminatına hükmedilmelidir. (19. HD. 24.01.2013, 2012/15553; 1371)

İtirazın iptali davasında davacı alacaklı lehine icra inkâr tazminatına karar verilmesi itiraz nedeniyle alacaklının zarar görüp görmemesi önemli değildir. ( 19. HD. 17.01.2011, 5134/144)

Tazminata hükmedilebilmesi için borçlunun kötü niyetli olması gerekmez. Alacağın likit ve muayyen olması ve icra takibine itirazın iptaline karar verilmiş bulunması yeterlidir. (13. HD. 8.07.2009, 3737/9599)


İtirazın İptali Davasında Kötü Niyet Tazminatı Nedir?

Tazminat hukukunda, tazminatın amacının temel olarak “telafi” amacına hizmet ettiği ve tazminatın esas itibariyle bir “ceza” fonksiyonunun bulunmadığı kabul edilir.  Ancak icra hukukunda, bu prensibe icra inkâr tazminatının yanı sıra bir istisna daha getirilmiştir. Kötü niyet tazminatı, haksız ve kötü niyetli olarak takip başlatan “alacaklı” olduğu iddiasındaki kişiyi cezalandırmaktadır. Bu bakımdan, icra inkâr tazminatının zıddıdır.

Buna göre, haksız yere takip başlatan alacaklının, aynı zamanda kötü niyetli olması durumunda, takibe konu edilen alacak miktarının %20 oranında tazminata mahkûm edilmesi söz konusu olmaktadır.

Talebe bağlı olarak talep edilen bu tazminata, mahkemece re ‘sen kara verilmesi mümkün değildir. İcra inkâr tazminatından farklı olarak, borçlunun, takip alacaklısının kötü niyetli olduğunu ispat etmesi gerekmektedir.

Kötü Niyet Tazminatının Şartları;

-Dava, davalı-borçlu lehine sonuçlanmalıdır.

-Davacı-alacaklı, takibinde haksız ve kötü niyetli olmalıdır.

-Davalı-borçlu, talepte bulunmalıdır.

Davacının alacağını ispat edememesi kötü niyetli olduğunun ispatı için yeterli olmadığından davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi doğru görülmemiştir.( 23. HD. 12.12.2019, 2016/8483; 5285)

Kredi sözleşmesindeki imzaların davalıya ait olup olmadığını bilebilecek durumda olan davacı bankanın kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gerekir. ( 19. HD. 17.02.2014, 590/3013)

Menfi tespit davasında dava şartı yokluğundan davanın red edilmesi halinde kötü niyet tazminatına hükmedilmez. (19. HD. 03.03.2014, 70/4218)

İcra takibinden önce yapılan borç ödemelerini mahsup etmeden alacağın tamamı yönünden icra takibine başlanmasında davacının kötü niyetli olduğu kabul edilerek kötü niyet tazminatına hükmedilmelidir. ( 19. HD. 10.12.2013, 14485/19659)

Davalı kendisinden önce tüm ciroların çizilmiş olduğunu bildiğini beyan etmiş olup, bu durumda yetkili hamil olmadığını bile bile takibe geçmekle somut olay bakımından takibinde kötü niyetli olduğu ve tazminata mahkûm edilmesi gerekir. ( 19. HD. 16.04.2013, 1604/6944)

Alacağın ispat edilememesi alacaklının takibinde kötü niyetli olduğunu göstermez. (19. HD. 26.10.2011, 3310/1326)

İtirazın iptali davası açılmadan önce borcun kısmen ödendiği hallerde, ödenen miktar için icra inkâr tazminatına hükmedilmez. ( HGK. 18.04.2017, 19-159/220)


İtirazın İptali Davasında Harç ve Vekâlet Ücretleri

İtirazın iptali davasında, itirazın iptaline karar verilerek takibin devamına karar verilmesi durumunda, harç, yargılama giderleri ve vekâlet ücreti borçluya yükletilir. Ancak, itirazın haklı olduğuna karar verilerek takibin iptaline karar verilmesi durumunda ise, aynı masrafların davacı alacaklı tarafından ödenmesi gerekir.


İtirazın İptali Davasında Özellik Arz Eden Bazı Durumlar

İtirazın iptali davası, borca ya da imzaya itiraz edilmesinin bir sonucu olarak duran takibin devamını sağlamak maksadıyla, itirazın bertarafı için açılmaktadır. İtirazın iptali davaları bakımından özellikle kefalet ilişkileri sıklıkla gündem gelmektedir. Kefalet ilişkisinin kefiline yapılan takiplerde itirazın haklı olup olmadığına karar verebilmek için, asıl borçlu ile kefil arasındaki ilişkinin irdelenmesi gerekmektedir. Zira kefalet sözleşmesine ilişkin genel hükümler itibariyle, kefile başvurunun ancak asıl borçluya yapılan başvurunun sonuçsuz kalması halinde mümkün olacağı gözden kaçırılmamalıdır. Bu bakımdan, henüz kefile başvurulmasının mümkün olmadığı aşamada kefil aleyhine takip yapılması durumunda yapılacak itiraz, takibin durmasını sağlayacaktır.

Taşınır ve taşınmaz rehinlerine ilişkin takipler bakımından “rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takip” yolunun işletileceğini ve bu hususta, daima önce rehinin paraya çevrilmesi gerekeceğinin altını çizelim. Rehinin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan takiplere itiraz edilmesi durumunda, itirazın yalnız rehine yapılması durumunda alacağın; yalnız alacağa yapılmış olması durumunda ise rehinin artık tartışma konusu yapılamayacağının da hatırlatılması gerekir.


İtirazın İptali Davalarında Avukatla Birlikte Hareket Etmenin Önemi

Daha önce de ifade edildiği gibi, takip talebinin icra dairesine verilmesi ve usulüne uygun şekilde doldurulması ile takip süreci başlamaktadır. Fakat sonrasında meydana gelen itirazlar, itirazın iptali davaları gibi hukuki vakıalar, oldukça karışık bir süreç oluşturmaktadır. Hak düşürücü süreler, özenle dikkat edilmesi gereken noktalardan yalnızca biridir. Bu nedenle, sürecin bir uzman icra avukatının desteğiyle idare edilmesi gerekmektedir. Aksi halde, gözden kaçması mümkün olan küçük ayrıntılar, hak kayıpları yaşanmasına neden olabileceği gibi, sürecin uzamasına da neden olabilir. İtirazın iptali sürecinin, öncesi ve sonrasıyla bir bütün olarak Anadolu Hukuk ve Danışmanlık Bürosunun icra hukukunda uzman bir avukatı danışmanlığında işletilmesi hak kayıplarının doğmasına engel olacaktır.