İş Kazalarından Doğan Tazminat Davaları

1. İş kazası Nedir?

İş kazası, bir iş akdi kapsamında çalışmakta olan işçinin, işiyle ilgili bir faaliyeti icra etmesi sırasında yaralanmasına, ölmesine ve sair şekillerle olumsuz etkilenmesine yol açan her türlü vakıadır.

İş kazalarının en önemli boyutu, özellikle işveren bakımından bir “tazminat” sorumluluğunun gündeme gelmesidir. Buna ilişkin ayrıntılar, 2012 yılında yürürlüğe giren 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda hükme bağlanmış olup, kanunda özellikle kamu hukukuna ilişkin yükümlülükler ve bunlara ilişkin müeyyideler ihdas edilmiş bulunmaktadır. Bundan önce, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin hususlar 4857 sayılı İş Kanunu’nda yer almaktaydı.

2. İş Kazalarından Doğan Tazminat İstemleri Hakkındaki Temel Mevzuat

Bu hususta genel olarak şu kanunların uygulama alanı bulacağından söz edilebilir: 4857 sayılı İş Kanunu, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu. Özellikle belirtelim ki, 4857 sayılı kanunun belirtmediği hususlarda 6098 sayılı TBK hükümleri esas alınmaktadır. Şu kadar ki, iş kazalarından kaynaklanan tazminatlar ve bunlara ilişkin esaslar, TBK’nin genel hükümlerinde düzenlenmiştir. Bu nedenle, konuya ilişkin kuralların belirlenmesinde İş Kanunu kadar TBK’nin de uygulama alanı bulduğu söylenebilir.

3. Hangi Haller İş Kazası Kapsamındadır?

Yasada hangi vakıaların “iş kazası” olarak sayılacağı tahdidi olarak (sınırlı sayıda) belirtilmemiş olup, 5510 sayılı Kanun’un 13’üncü maddesi uyarınca genel bir çerçeve çizilmiştir. Bu çerçevede, şu hallerin iş kazası kapsamında sayılması gerektiği söylenebilir:

  • İşçinin, işverene ait işyerindeyken fiziksel ya da manevi olarak yaralanması yahut da fiziksel yaralanmanın ölümle neticelenmesi
  • Kazanın işyerinde meydana gelmemiş olması durumunda dahi, işverene bağımlılık sürerken ve iş akdinde tanımlı iş icra edilmekteyken gerçekleşmesi
  • Kazanın, işe gidiş gelişleri sağlayan ve işveren tarafından bu işe özgülenmiş servis ile trafikte gerçekleşmesi
  • İşçinin, iş akdindeki iş tanımında belirtilmemiş olsa da, işverenin emir ve talimatıyla bir iş icra ederken bir kaza yaşaması ve buna benzer durumlar…

4. Ölümle ya da Yaralanmayla Sonuçlanan İş Kazaları ve Talep Edilebilecek Tazminat Türleri

a. Genel Olarak

Öncelikle belirtelim ki, uygulamada sık sık icrasına başvurulan alt işveren- asıl işveren ilişkisi kapsamında, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmasından hem alt işveren (taşeron) hem de asıl işveren birlikte sorumludur. Bu bağlamda, iş kazaları nedeniyle yaralanan ya da ölen alt işveren işçisinin uğradığı zararın tazmini bakımından alt işveren ve asıl işveren MÜTESELSİLEN sorumludur.

Bunun yanı sıra, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin yasaya uygun olarak alınmamış olduğu hallerde işçiler, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 13/2’nci maddesi doğrultusunda ÜCRET HAKKINA ve sözleşmeden/yasadan doğan diğer tüm olağan haklarına sahip olarak iş görmekten kaçınabilirler. Eş söyleyişle, gerekli tedbirlerin alınmaması durumunda işçi, çalışmadığı halde ücrete ve hususlara hak kazanır. Kanun, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınması gereğini işbu hükmü ile de belirtmeye çalışmıştır.

b. İşverenin Hukuki Sorumluluğu (Kusur Sorumluluğu ve Kusursuz Sorumluluk)

Yeterli güvenlik önlemlerinin alınmaması ve bu sebeple bir iş kazasının meydana gelmesi durumunda işçi yaralanmışsa, meslek hastalığına tutulmuşsa, engelli hale gelmişse yahut da ölmüşse, meydana gelen zarar genel hükümler dairesinde tazmin edilir. Bundan anlaşılması gereken, tazminata ilişkin usul ve esaslar hakkında 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 54’üncü ve devamı maddelerinin uygulanacağıdır. Aynı Kanun’un, 417/3’üncü maddesi de aynı hükmü muhtevidir.

Belirtelim ki, tazmini gereken tek zarar maddi/bedensel zarar olmayıp, kaza nedeniyle oluşan manevi/ruhsal zararların da tazmini gerekir. Yargıtay’a göre işverenin sorumluluğuna başvurabilmek için; söz konusu iş güvenliği önlemler kanun tarafından işverene yüklenmiş olmalı ve alınmayan önlem ya da gösterilmeyen özenle, meydana gelen kaza arasında uygun nedensellik bağı bulunmalıdır.[1]

İş kazası nedeniyle açılan tazminat davaları, iş akdinden doğan borçların gereği gibi yerine getirilmemesi nedeniyle açılmakta olup, AKDE DAYALI KUSUR SORUMLULUĞUNA dayanmaktadır. Bu sebeple, bahse konu istemlerin TBK m. 146’daki olağan zamanaşımına tabi olacağı ve olağan zamanaşımı süresinin de 10 YIL olduğu söylenebilir.

İş kazalarından doğan tazminat davaları AKDİ KUSUR SORUMLULUĞUNA dayanmakta olup, meydana gelen her iş kazası nedeniyle işverenin tazminat sorumluluğuna sahip olacağı söylenemez. Nitekim, Yargıtay’ın yerleşik içtihatları uyarınca, işverenin tazminattan sorumlu tutulabilmesi için iş güvenliği önlemlerini almamış olması ya da özen yükümlülüğünü ihmal etmiş olması ve meydana gelen kazanın BU SEBEPLE meydana gelmiş olması gerekir. Yani, işverenin kusuruyla kazaya sebebiyet vermesi şartı aranır. Keza, bu açıklamalarımızla paralel olarak, 6098 sayılı TBK’de de işverenin genel olarak kusursuz sorumlu olduğuna ilişkin bir hüküm bulunmamakta olup, 417’nci maddenin son fıkrasında bu sorumluluğun sözleşmeye dayalı olduğu açıkça hükme bağlanmıştır.

Ancak, hukukumuzda YARIŞAN HAKLAR adını verdiğimiz kurum uyarınca, hukuki bir  neticenin birden fazla hukuki sebepten doğmuş olması da mümkündür. Buna göre, doktrindeki genel eğilim uyarınca, iş kazalarına dayalı tazminat davalarının akitten doğan borca ilişkin hükümlere dayandırılması mümkün olduğu gibi, TBK m. 49 ve devamı bağlamında HAKSIZ FİİL SORUMLULUĞUNA da dayandırılması mümkündür.[2]

Tüm bunların yanında, işveren aleyhine hükmedilecek tazminatın belirlenmesi sırasında MÜTERAFİK KUSUR değerlendirmesinin de yapılması gerekmektedir. İşçi, meydana gelen iş kazasında kusurlu hareket etmiş ve kazanın meydana gelmesinde bir şekilde rol oynamışsa, oynadığı rolün derecesi tespit olunur ve tayin  olunacak tazminattan buna göre bir indirim yapılır. Ancak işçi, objektif esaslara göre (basiretli ve olması gerektiği gibi bir işçide bulunması gereken tüm özelliklere sahip olduğu ve gösterilmesi gereken asgari dikkati göstermesi gerektiği varsayımıyla) değil, sübjektif esaslara göre (kendisinden beklenebilecek asgari özenin şahsi yeterliliklerine ve kişisel durumunun özelliklerine göre saptanması) değerlendirilir.

Bunların yanı sıra, nadiren de olsa, işverenin KUSURSUZ SORUMLULUK halleriyle de sorumlu tutulabileceğini belirtmemiz gerekir. Kusursuz sorumluluk hallerinin neler olduğu, 6098 sayılı TBK’da istisna hükümler olarak belirtilmiş olup, Türk hukukundaki esas sorumluluk türü kusur sorumluluğudur. Bu nedenle, yalnız yasada sayılan hallerde kusursuz sorumluluk türlerinin uygulama alanı bulabileceği söylenmelidir. iş kazaları bakımından, adam çalıştıranın sorumluluğu (TBK 66) ve yardımcı kişinin sorumluluğu (TBK 116) gündeme gelmektedir. Buna göre, emrinde çalıştırdığı işçinin bir başkasına verdiği zarar, kusuru bulunmasa dahi işvereni tarafından giderilir. Zarar gören ile işveren arasında hukuki bir ilişkinin varlığından söz etmek mümkünse, uygulanması gereken hüküm TBK 166’dır.[3] (yardımcı kişinin sorumluluğu)

c. SGK’den Alınacak Ödemeler ve İşverene Açılacak Tazminat Davaları Arasındaki İlişki

İş kazasına uğrayan ya da meslek hastalığına tutulan işçinin sigortalı olması halinde Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından zarar gören işçiye ve ölüm halinde geride kalan hak sahiplerine pek çok hak ve menfaat temin edilir. Ancak işçinin sigorta tarafından sağlanan hak ve menfaatlerle karşılanamayacak zararlarının da söz konusu olabilmesi mümkündür. Bu zararlar işveren tarafından karşılanır.  Nitekim uygulamada, işverenin iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine aykırı davranışı sebebiyle meydana gelen kaza yüzünden zarar gören işçi ya da hak sahiplerinin işverene karşı açtığı maddi tazminat davaları, sosyal sigorta mevzuatı hükümlerince sağlanan haklar dışında kalan zararların ödetilmesi ilkesine dayandırılmaktadır.

SGK tarafından işçiye ödenen tazminat miktarı, KUSURU ORANINDA İŞVERENE RÜCU EDİLMEKTEDİR. Ancak işçinin kurumdan hiçbir ödeme almamış olması durumunda doğrudan doğruya işveren aleyhine tazminat davası açması da mümkün olup, bu halde işverenin SGK aleyhine rücuen alacak davası açması mümkün hale gelir. Ancak bunun için somut olaya ilişkin şartların buna elvermesi gerekir. Bununla birlikte, SGK’dan alınmış ödemeler varsa, işveren aleyhine açılmış tazminat davasında SGK’nın yaptığı bu ödemeler dikkate alınmak zorunda olup, SGK tarafından yapılan ödemeler işverenin ödeyeceği tazminattan indirilir. Zira SGK sonradan işveren aleyhine rücu davası açacak olduğundan, işverenin mükerrer ödeme yapması önlenmek istenmektedir.

5. Talep Edilebilecek Tazminat Kalemleri

Meydana gelen iş kazası nedeniyle bedensel zarara uğrayan işçi, aşağıdaki tazminat kalemlerinin ödenmesini isteyebilir:

1. Tedavi giderleri.
2. Kazanç kaybı.
3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.
4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar.

Bedensel zararlar bakımından, zarar görenin uğradığı zarar ölümüne sebep olabileceği gibi, yaralanmasına da sebep olmuş olabilir. Her iki durumda da, mağdurun talep edebileceği tazminat türleri ve kapsamı birbirinden farklılık arz etmektedir.

Ölüm halinde ise;

1. Cenaze giderleri,

2. Tedavi giderleri (ölümden önce bir tedavi süreci var ise)

3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.

4. Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar tazminat olarak talep edilebilir.

Görüldüğü üzere, İş kazasının işçinin ölümüyle sonuçlanması durumunda, işçinin varlığı ile yaşamını idame ettirenler, DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI isteyebilecektir. Buna ilişkin usul ve esaslar, tazminat hukukunun genel ilkelerince belirlenir. Ancak denebilecek en öz şey şudur  ki, işçinin ölümüyle olağan yaşam standartlarını sürdüremeyenler, ölen desteklerinden aldıkları ve alacakları desteği tazminat olarak talep edebilirler.

6. Manevi Tazminat Talepleri

Belirtelim ki, meydana gelen iş kazası tek etkisini işçinin bedeni üzerinde doğurmaz.  Bununla birlikte, zarara uğrayanın psikolojik dünyasında da önemli sarsılmalar meydana gelmektedir. Kaza nedeniyle yaşanan acı ve ıstırap, mutazarrırın aynı zamanda manevi bir zarara da uğramış olmasını ifade etmektedir. Bu zararın tazmini de mümkün olup, TBK m. 56 uyarınca; hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Ağır bedensel zarar veya ölüm halinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.

Manevi tazminatlar SGK’nın sağladığı sigorta kapsamı dışında olduğundan, işverenin ödemekle sorumlu tutulacağı manevi tazminat miktarından, SGK’dan alınan ödemeler mahsup edilemez.

Manevi tazminata karar verilmesinde en önemli unsur işverenin KUSURU ve KUSUR DERECESİ olup, kusursuzluk halinde manevi tazminata hükmedilmesi hukuka aykırıdır. Nitekim Yargıtay’a göre, 6331 sayılı Kanun’un 4 ve 5’inci maddelerinde öngörülen koşullara uygun olarak iş sağlığı ve güvenliği konularında uzman bilirkişiler tarafından verilen KUSUR RAPORU OLMADAN MANEVİ TAZMİNATA HÜKMEDİLEMEZ.[4]

7. İş Kazalarının SGK’ya Bildirilmesi

İş kazası, işveren tarafından mutlaka Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilmelidir. Ancak bahse konu bildirimin İŞÇİ TARAFINDAN YAPILMASI DA MÜMKÜNDÜR.

İşveren veya işçinin bildirimi üzerine, işyerinde ya da kazanın meydana geldiği yerde kazanın bir “iş kazası” olup  olmadığı denetlenir. Denetim, SGK müfettişleri aracılığıyla inceleme yapılması suretiyle yapılır.  SGK müfettişler olayın meydana geliş şekli ve tarafların kusur durumunu düzenleyen inceleme raporu düzenler. İnceleme raporunda olayın iş kazası olarak nitelendirilmesi halinde hak sahibi iş mahkemesinde doğrudan maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Keza, kurumdan kaza sebebiyle talep edebileceği sigorta alacaklarını talep edebilir. Ancak bu halde, yukarıda izah edilen rücu ilişkileri gündeme gelecektir.

8. İş Kazalarından Doğan Tazminat Davalarında Yargılama

Açılacak tazminat davalarında görevli mahkeme İŞ MAHKEMELERİDİR. Yetkili mahkeme ise, 6100 s. HMK hükümleri doğrultusunda belirlenir. Buna göre; davalının yerleşim yeri, zararın meydana geldiği yer, sözleşmenin ifa yeri, haksız fiilin vuku bulduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yerlerinden birinde yer alan mahkemede dava açılabilir.

İş kazası nedeniyle açılacak tazminat davalarında arabulucuya başvurma zorunluluğu yoktur, ancak ihtiyari olarak arabulucuya başvurulması mümkündür.

Zarar gören işçi ya da şartları varsa diğer hak sahipleri, tazminat davasını işverene karşı yöneltirler. Alt işveren varsa, davanın alt işverenle birlikte asıl işverene yöneltilmesi mümkündür. Zira, alınması gereken tedbirlerden ikisi birlikte sorumlu olup, bunlara aykırılık nedeniyle doğacak zararlardan müteselsilen sorumlu oldukları kabul edilmektedir.

SGK’nın olayı iş kazası olarak kabul etmemesi nedeniyle açılacak tespit davalarında ise davalı olarak Sosyal Sigortalar Kurumu gösterilmelidir.

9. Bir Avukatın Desteği

İş kazalarına ilişkin tazminat davalarında hak kayıplarının gündeme gelmemesi ve uğranan zararın tam ve gereği gibi tahsil edilebilmesi için, konuya ilişkin hukuk bilgisi “uzmanlık” derecesinde olan bir avukatla birlikte çalışılması gerekmektedir. Zira, davanın hangi yerdeki mahkemeye açılması gerektiği, yargılamanın hangi aşamasında hangi usul işlemlerinin takip edilmesi gerektiği ve ispat hukukuna ilişkin ayrıntılar, bir avukatın desteğini son derece kritik hale getirmektedir.

 

 

 

[1]YHGK 2013/21-2216 E. 2015/1349 K. 15/05/2015 T. (Sinerji Mevzuat ve İçtihat)

[2]ÇELİK/CANİKLİOĞLU/CANBOLAT, Nuri, Nurşen, Talat, İş Hukuku, Beta Yayınları, 31. Bası, sf. 385.

[3]TİFTİK, Mustafa, Akit Dışı Sorumlulukta Maddi Tazminatın Kapsamı, Yetkin Yayınları, 1994, sf. 146.

[4]21. HD. 2003/7488 E. 2003/7806 K. 09/10/2003 T.