DOKTORUN YANLIŞ TEDAVİDEN KAYNAKLANAN SORUMLULUĞU

Malpraktis Nedir?

Malpraktis, Türk Dil Kurumu’na göre “özen göstermeksizin veya yanlış uygulanan tedavi sonucunda ortaya çıkan, görevi kötüye kullanma anlamına gelen hukuki durum” olarak tanımlanmaktadır. Burada, sağlık ya da tıp hukukunun tazminat hukuku ile olduğu kadar ceza hukuku ile olan bir ilişkisine de tanıklık ediyoruz. Doktor, yanlış tedavilerinin neticesinde oluşmuş zararlardan hem özel hukuk anlamında (tazminat anlamında) hem de ceza hukuku anlamında (hapis ve adli para cezaları, ya da sair cezai yaptırımlar anlamında) sorumludur.

Doktor ile Hasta Arasındaki Hukuk İlişkinin Niteliği : Vekalet Sözleşmesi

Hukuk yargılamasında, Doktora açılan tazminat talepli davalara “malpraktis davası” denmektedir. Küçük bir örnek vererek konuya giriş yapalım. Örneğin bir Doktor, hastasına normalde ilaç tedavisi uygulaması gerekirken ameliyat yapar, ve bu ameliyat sebebiyle hasta yaşamsal bir zarara uğrarsa, hastanın uğradığı bedensel ve manevi zarardan dolayı hem ceza hukuku anlamında bir sorumluluğu doğacaktır, hem de hastanın haksız bir fiille karşı karşıya kalması sebebiyle özel hukuk anlamında bir sorumluluğu söz konusu olacaktır. Burada, Doktor ile hasta arasında “vekalet sözleşmesi” kurulduğu kabul edilmekte olduğundan; hem akde aykırılıktan doğan zarar hem de haksız fiilden doğan zarar söz konusudur. Zarara uğrayan hastanın her iki sorumluluk türüne başvurması da mümkün olup, ikisine de dayanarak zararının tazminin talep etmesi de caizdir. Hakim, hangi sorumluluk nedeninin uygulanacağına, zarara uğrayanın menfaatini esas alarak karar verir.

Hukuki niteliği anlamında “yarışan haklar” müessesesi söz konusu olduğundan, açılan dava usul hukuku anlamında mütelahik davadır.

Yanlış tedavi sonucu meydana gelen zararın hukuk alanında pek çok sonucu vardır. Doktorun cezai sorumluluğundan başlayarak konuya giriş yapalım.

Doktorun Hastaya Verdiği Zararlardan Doğan Cezai Sorumluluğu

Ceza hukukumuzda, tıp ve sağlık hukuku bakımından özel olarak düzenlenmiş suçlar bulunmasa da, Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddelerinde yer alan “kasten insan öldürme”, “kasten insan yaralama”, “taksirle öldürme”, “neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama”, “taksirle yaralama” gibi suçlar tıp hukukunda meydana gelen olaylar için de kapsayıcı bir nitelik arz etmektedir. Buna göre, kişinin işlediği suçun cezalandırılabilmesi için, eylemi ile meydana gelmiş olan netice arasında objektif bir nedensellik bağı bulunması gerekir. Yani, daha sade bir ifadeyle, neticenin failin “eseri” olması gerekir. Bu sebeple, ortaya çıkmış olan neticede mutlaka failin yadsınmaz bir pay sahibi olması şartı aranır.

Ayrıca, herhangi bir hukuka uygunluk nedeninin de bulunmaması gerekir. Hukuka uygunluk sebebi kavramı ile ifade edilmek istenen şudur: Kişinin bahse konu fiili normal koşullarda bir suç teşkil etse de, araya öyle bir neden girmiştir ki, bu neden fiili suç olmaktan çıkarır. Bu tip bir neden varsa suç oluştuğu söylenemez. Örnek olarak “meşru savunma” gösterilebilir. Meşru savunma, kişinin kendisine ya da başkasına karşı gerçekleşmekte olan bir zarar verici eylemi durdurma zorunluluğuyla ve ölçülülük ile karşı tarafa bir zarar vermesini ifade eder. Bu halde, karşı taraf nezdinde meydana gelen zarar fail tarafından meydana getirilmiş ise dahi bir suç oluşmamaktadır. Zira, meşru savunma devreye girmiş ve fiilin suç oluşturmasının önüne geçmiştir.

Sözün özü, bir fiilin failine dayatılması ve failinin bu fiil nedeniyle cezalandırılabilmesi için, fiilin “suç” teşkil etmesi gerekir. Suç ise, meydana gelen netice ile failin fiil arasında bir nedensellik bağının bulunmasına ve yukarıda izah edildiği üzere bir hukuka uygunluk sebebinin bulunmamasına bağlı olarak oluşur.

Bu koşulların varlığı halinde, Doktorların da cezai sorumluluğu söz konusu olacaktır. Ancak, bu hususta açılmış ve sonuçlanmış ceza davalarında genellikle Doktorların taksirli sorumluluklarına hükmedildiğini görüyoruz. Yani, Doktorlar bir hastanın yaralanmasına/ölmesine yol açtıklarında, genellikle buna dikkat ve özen yükümlülüklerini ihlal ederek neden olmaktadırlar. Buna ise, “taksirli” sorumluluk hali adı verilir. Eğer Doktor hastaya kasten, bilerek ve isteyerek zarar verirse, işlenen suç tipi de değişecek ve Doktorun “kasten öldürme” ya da “kasten yaralama” suçundan yargılanması gerekecektir.

Komplikasyon Sayılabilen Durumlar Halinde Cezai Sorumluluk Nedir?

Ancak, Doktorun alması gereken tüm önlemleri alması ve fakat buna rağmen bir ölüm ya da yaralanma vakasının gerçekleşmesi durumunda suç oluştuğunun kabulü mümkün değildir. Bu tür durumlar genellikle “komplikasyon” adı verilen hallerde gerçekleşebilmektedir. Olayın bir komplikasyon mu, yoksa tıbbi bir hata sonucu mu meydana geldiğinin tespiti genellikle bilirkişi marifetiyle yapılmaktadır.

Yargıtay da, yukarıdaki açıklamalarımızı irdeleyen şöyle bir karar vermiştir:

“…Ameliyat sonrasında hastaların 1-2 gün içinde hastaneden taburcu edilebileceği, laparoskopik appandektomi sırasında appandiks radiksini kapatmak için endoklips yöntemi uygulanmasının Doktorun insiyatifinde bulunduğu, endoskopik veya açık olarak yapılan ameliyatlarda enflame ve ödemli dokudan dolayı apendektomi sonrası batın içi apse, içi boş organ perforasyonu (kalın ve ince barsak delinmesi), apendektomi güdüğü kaçağı ve bu sebeplerle batın içinde barsak içeriğinin görülebileceği, kişiye konulan tanı ve yapılan ameliyatın tıp kurallarına uygun olduğu, ameliyattan yaklaşık dört gün sonra yapılan muayenede peritonit tablosunun tespit edilememesinin tıbbi eksiklik olarak nitelendirilmediği, söz konusu zaman diliminde kişideki bulguların batın içi bir hadiseyi düşündürecek kadar belirgin olmayabileceği, kişide ameliyat sonrası oluşan tablonun bu tür ameliyatlarda her türlü özene rağmen oluşabilen “komplikasyon” olarak nitelendirildiği, ameliyatı gerçekleştiren Doktore atfı kabil kusur tespit edilmediği belirtilmiş olmakla; bilirkişi raporlarındaki tespit ve değerlendirmelerin dosya içeriği ile uyumlu olması karşısında sanığın meydana gelen olayda kusuru bulunmadığı kabul edilerek yapılan incelemede;
Kusuru bulunmayan sanığın atılı suçtan CMK’nın 223/2-c maddesi gereğince beraatine karar verilmesi gerektiği halde, CMK’nın 223/2-e maddesi gereğince beraatine karar verilmesi hatalı olmuştur…”
(12. CD. 2016/3467 E. 2018/1220 K.)

Doktorun Tazminat  Sorumluluğu

Doktor, kusurlu bir fiiliyle hastaya zarar verirse, bu zararını tazmin etmekle yükümlüdür. Zira, Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi, haksız fiillerden kaynaklanan zararların, o fiilin faili tarafından tazmin edileceğini hükme bağlamıştır. Bunun yanı sıra, Doktor ile hasta arasında bir “vekalet sözleşmesi” kurulmuş olduğundan, Doktorun hastası nezdinde bir zarara sebep olması durumunda aynı zamanda vekalet akdinden doğan dikkat ve özen yükümlülüğüne de aykırı davranmış sayılacaktır. Bu seçenek, zarara uğrayan hasta lehine bir durum yaratmaktadır. Zira zarar, hem haksız fiilden doğan hükümlere, hem de akde aykırılıktan doğan hükümlere dayandırılabilmektedir. Bu durumda zarar uğrayan mutazarrır, yarışan haklara dayalı mütelahik dava açarak tazminat talep edebilir.

Doktorun hastasına verdiği zararı maddi ve manevi tazminat ile gidermesi gerekir.

Tazminatın Kapsamına Hangi Zararlar Girmektedir?

Maddi tazminatın içerisine şunlar girer:

Eğer hasta ölmemiş, yaralanmışsa; hastanın bu zarardan dolayı ortaya çıkan ek tedavi giderleri, hastanın tedavi edilmesi boyunca olağan koşullarda kazanacağı menfaatleri kazanamamasından, yani yoksun kaldığı kazançtan doğan zararları, eğer yanlış tedavi sonucunda ekonomik geleceğini sarsan bir yara almışsa ekonomik geleceğinin sarsılmasından doğan zararları, çalışma gücü azalmışsa bu azalıştan doğan zararları. Eğer hasta ölmüşse; her tür cenaze  ve tedavi gideri, ölene kadar geçen süre içerisinde yoksun kaldığı kazançlar, ölenin yakınlarından “destekten yoksun kalıp” yoksulluğa düşen olursa, bu kişilere destekten yoksun kalma tazminatı gibi değerler maddi tazminatın konusunu oluşturur.

Doktorun Tedavide Göstereceği Asgari Dikkat ve Özen Yükümlülüğü

Yukarıda da açıkladığımız gibi, hasta ve Doktor arasında bir “vekalet sözleşmesi” kurulmaktadır. Vekalet sözleşmesi, 6098 s. TBK uyarınca vekilin vekalet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşme olarak tanımlanır.

Vekil (Doktor), vekalet sözleşmesi ile ağır bir özen sorumluluğu altına girmektedir. Vekalet verenin (hastanın) sözleşmeye konu iş ve işlemlerini yaparken “basiretli bir vekil” gibi davranmak zorunda olup, şahsından beklenebilecek tüm özeni gösterdiği ve buna rağmen bir zarar meydana geldiği savunmasıyla sorumluluktan kurtulamaz. Bununla kastedilen, vekilin sorumluluğunun “objektif” olduğu; işini mükemmel yapan bir vekilden beklenebilecek tüm özeni göstermesi gerektiği, aksi durumda sorumluluktan kurtulamayacağıdır. Fakat, vekilin objektif kıstaslara göre belirlenecek özen sorumluluğuna uygun davrandığı, kendisine yüklenebilecek bir kusurun bulunmadığı tespit edilirse, Doktorun tazminat sorumluluğu da gündeme gelmeyecektir. Zira, sonuç itibariyle Doktorun sorumluluğu da bir “kusur sorumluluğu”dur. Vekilin sorumluluğu kusursuz sorumluluk olmayıp, kusursuz sorumluluk halleri kanunda sınırlı sayıda belirtilmiştir.

Emsal Yargıtay Kararı

Nitekim, Yargıtay’ın da bir kararı açıklamalarımızı aydınlatıcı niteliktedir:

“…davacının ameliyatta takılan diren çıkarılırken, vücutta kalan ucun kapalı olduğunun fark edildiği yönündeki iddiaları ayrıntılı şekilde değerlendirilip aydınlatılmamıştır. Hal böyle olunca, mahkemece, davaya konu olayda rapor düzenlemeye ehil ve donanımlı bir Üniversiteden, aralarında dava konusu hususta uzman, akademik kariyere sahip 3 kişilik bilirkişi kurulundan, yapılan işlemlerin tıp bilimi açısından yeterliliği ve uygunluğu hususunda, davacı iddialarını aydınlatacak şekilde, davalılara atfı kabil bir kusur olup olmadığı hususunda, nedenlerini açıklayıcı, taraf, Mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak, davalıların kusurlu olup olmadığının belirlenmesi, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken…” (13. HD. 2015/17154 E. 2017/12914 K.)

Sağlık Hukukundan Kaynaklanan Tazminat Yargılamalarında Uzman Bir Avukat

Önemle belirtelim ki, tazminat hukuku son derece komplike bir hukuk dalı olup, bu hususta mutlaka bir avukat eşliğinde hareket edilmesi gerekmektedir. Zira, yargılamanın nasıl ve ne şekilde gerçekleştirileceği, hangi zarar kalemlerinin tazmin edilmesi gerektiği ve ispat hukukuna ilişkin sorunlar, ancak alanında uzman bir hukukçunun yardımıyla aşılabilecek türdendir.

Bu sebeplerle, zarara ilişkin taleplerde avukat desteğinin alınması büyük önem arz etmekte olup, aksi şekilde hareket edilmesi ciddi hak kayıpları yaşanmasına yol açabilir.