Destekten Yoksun Kalma Tazminatı

DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI

Destekten Yoksun Kalma Tazminatının Yasal Dayanakları

Türk hukukunda, bireylerin maruz kaldıkları zararların, bizzat zararın faili tarafından giderilmesi esastır. Diğer tabirle, Türk hukukunda kusur sorumluluğu ana prensip olarak kabul edilmiş olup, “kusursuz sorumluluk” halleri istisnaidir. Buna ilişkin kurallar, genel olarak 6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nun 49’uncu maddesinin devamında düzenlenmiştir.

Kişiye ilişkin zararlar, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda iki kısım halinde incelenmiştir. Buna göre, kişinin ölmesinden doğacak zarar ile, bedensel zarar görmesinden doğacak zarar arasında, tazmin edilecek zararın kapsamı açısından birtakım farklılıklar bulunmaktadır. TBK md. 53’te ölümden kaynaklı zararlar düzenlenmişken;  TBK md. 54’te, bedensel zarara ilişkin hükümler bulunmaktadır. Buna göre;

“Bedensel zararlar özellikle şunlardır:

  1. Tedavi giderleri
  2. Kazanç kaybı
  3. Çalışma gücünün kaybından azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar
  4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar.”

Madde metninde de açıkça görüldüğü gibi, TBK burada düzenleyici bir hüküm koymuştur. Hükmün metni üzerinden bir yorum yapacak olursak, hükümde geçen “özellikle” kelimesinden anlaşıldığı üzere, bedensel zararda tazmin edilecek değerlerin, “numerus clausus (sınırlı sayı)” ilkesiyle sınırlı tutulmadığını belirtmemiz olanaklıdır. Bir diğer söyleyişle, tazmin edilecek değerler kanun metninde yazılı olanlarla sınırlı olmayıp, tazmin edilmek istenen zararlar genişletilebilir.

Genel Olarak Tazmini Talep Edilecek Zararlar

Zarara uğrayan herhangi bir kişinin zarara uğradığı değer bedeni ise; zarara uğrayan kişi, tedavi giderlerini, kazanç kayıplarını (yoksun kalınan kar), çalışma gücünün ileriye dönük olarak azalmasından ya da yitirilmesinden doğan zararları veya ekonomik geleceğinin sarsılmasından doğan kayıplarını tazmin ettirebilir. Bunu, “maddi tazminat” talep ederek, veya meydana gelen zarar sebebiyle manevi ve psikolojik bütünlüğünün zedelenmesi durumunda uygun bir “manevi tazminat” isteyerek sağlayabilir.

Yeri gelmişken belirtelim ki, bir önceki cümlede de belirttiğimiz gibi, zarar görenin vücut veya ruh bütünlüğünün maddi veya manevi bir zarar oluşacak şekilde bozulması da mümkündür. Bu iki zarar türü de, bedensel bütünlüğün ihlali sınıfına girer. Bu tanımdan anlaşılacağı üzere; bedensel bütünlüğün ihlali kavramının sınırlarına, hem anatomik anlamda ihlal dahildir, hem de manevi anlamda bir ihlal dahildir.

Destekten Yoksun Kalanın İsteyebileceği Tazminat

Öncelikle ve önemle belirtelim ki, destekten yoksun kalma tazminatı, destekten yoksun kalanın kendi şahsı için söz konusu olan, asli ve bağımsız bir talep hakkıdır. Yani bu hak, miras hukukundan kaynaklanan bir alt hak değil, asli ve bağımsız, kendine özgü bir haktır.

Bu anlamda, diyebiliriz ki, “destekten yoksun kalan” kişi eğer miras hukukundan kaynaklı haklarını yitirmişse ya da kendiliğinden bu haktan vazgeçmişse, yine de destekten yoksun kalma tazminatını talep edebilir. Zira, bir tazminatın özgün, asli ve bağımsız olmasının sonucu bunu doğurmaktadır. Öğretide bu yönde bir görüş birliğinin varlığından söz etmemiz olanaklıdır; hatta bu yönde bir Yargıtay HGK kararı bulunmaktadır.[1]

“Destek” ve “Destekten Yoksun Kalan” Kavramları Ne Anlama Gelmektedir?

Destekten yoksun kalma tazminatına ilişkin detaylı bir inceleme yapıldığında; ortaya “destek” ve “destekten yoksun kalan” kavramları çıkacaktır. Bu tazminatın net olarak anlaşılabilmesi açısından, bu kavramların detaylı olarak açıklanmasında yarar vardır. Destek, bir başkasının ya da başkalarının geçimlerini kısmen veya tamamen karşılayan ve yüksek olasılıkla da ileriye dönük olarak bu faaliyeti sürdüreceği söylenebilen bir bireyin, desteği altındaki kişilerin bakımlarını ve yaşamsal faaliyetlerinin sürdürülmesi için vereceği yardımları kapsamaktadır. Önemle belirtelim ki, destek kavramının muhatabı, “destekten yoksun kalan” kişilerdir. Nitekim, destekten yoksun kalan sıfatını haiz olmak için, kişinin işçinin bir akrabası, ya da ailesinin bir ferdi olmasına gerek yoktur. Yukarıda yaptığımız tanımlama dikkate alınarak, “destek”ten mahrum kalması yeterlidir.

Destekten Yoksun Kalanlar Mutlaka Ölenin Ailesinden Olmalı Mıdır?

Önemle hatırlatmak gerekir ki, Türk uygulamasında en çok rastlanan hatalardan biri de, “destekten yoksun kalan” kişilerin yalnızca aile üyeleri olarak algılanması ve bu sınıfa, ölen destek ile kan bağı bulunmayan bir kimsenin dahil edilmemesidir. Ancak, bu düşüncenin yanlış olduğunu önemle hatırlatmak gerekir.

Yukarıda genel hatları itibariyle de bahsettiğimiz üzere; desteğin, destekte bulunduğu kimselerin bu destekten yoksun kalmaları ifadesinden anlaşılması gereken, yalnızca “destekten yoksun kalmış” kişilerdir. Buna, ilgili hükümde ayrıca bir sınırlama getirilmemiş olduğu için, aile üyelerinin de üçüncü kişilerin de girebildiğini kabul etmek en doğrusu olur. Bu bağlamda, destekten yoksun kalma tazminatı talep edecek olan kişilerin, bir mirasçı olmasına, aile üyesi olmasına veya sair gerekliliklere ihtiyacı yoktur. Yalnızca, işçinin ölümü ile gerçek anlamda bir darlığa düşülmüş olması, bu tazminat hakkına ehil olmak için yeterli bir unsurdur.

Tazmini Talep Edilecek Zarar Kalemleri

Destekten yoksun kalma tazminatı, hukuki niteliği itibariyle bir “MADDİ TAZMİNAT” türüdür. Bu sebeple, asıl olan, “UĞRANAN MADDİ ZARARIN TAZMİNİ”dir.

Sorulması gereken kritik soru şudur : Destekten yoksun kalanların uğradıkları maddi zararın kapsamı hangi ölçütlere göre ve nasıl belirlenecektir? Bu soruya verilecek matbu bir cevap bulunmamaktadır. Ancak, genel hatlarıyla belirtilebilir ki,

  • Desteğin, ortalama yaşam süresi tespit edilerek, daha kaç yıl yaşayacağının tahmin edilmesi
  • Desteğin, yaşadığı yıllar boyunca destekten yoksun kalanlara ortalama ne oranda maddi destekte bulunduğu
  • Desteğin, yaşayamadığı tahmin edilen yıllar boyu destekten yoksun kalanlara ne oranda destekte bulunacağı
  • Destekten yoksun kalanların destek hayattayken maddi durumlarının nasıl olduğu

Gibi hususlar, tazminatın belirlenmesinde etkendir.

Uygulamada, bu tür davaların öncelikle “belirsiz alacak davası” olarak ikame edildiği, bilirkişinin konuya ilişkin zarar tespitinin ardından dava değerinin talep artırım dilekçesi verilmek suretiyle artırıldığı görülmektedir.

Yargıtay, bir kararında şu şekilde detaylı açıklamalarda bulunmuştur:

“…Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı, cenaze ve taziye giderleri istemine ilişkindir.

Mahkemece hükme esas alınan raporda bilirkişi tarafından CSO 1980 yaşam tablosu dikkate alınarak %2 teknik faiz iskontosu yapılarak davacıların muhtemel yaşam süresi belirlenmiş ve hesaplama yapılmıştır.

Ancak karara esas alınan hesaplama, Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 esas,1990/199 sayılı kararı ve yerleşik Yargıtay içtihatlarına uygun değildir. Bu itibarla, Yargıtay kriterlerine uygun olarak Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi ile her yıl için ayrı ayrı %10 oranında arttırılıp %10 oranında indirim yapılmak suretiyle destekten yoksun kalma zararının hesaplanması gerekirken tazminat esaslarına uygun olmayan yaşam süresine göre hesaplama yapılan bilirkişi raporunun hükme esas alınarak yazılı şekilde karar verilmesi isabetli bulunmamıştır.

Ölenin destekten yoksun kalanlara ne oranda yardımda bulunaca
ğı her somut olayın özelliği içinde var olan olgulara göre belirlenmelidir; ölenin yardımda bulunduğu kişilerin sayısı, destek alanların ihtiyaçları ve varsa eylemli olarak yapılan yardımlar gözetilerek takdir edilmelidir.

Davacıların desteği olan Halime, kaza tarihinde 2 yaşındadır. Bilirkişi tarafından bekarken her bir davacı için %15’er, evli ve çocuksuz iken her bir davacı için %12,5, evli ve çocuklu iken her bir davacı için %7,5, anne öldükten sonra baba %10 oranda hesaplanarak rapor düzenlenmiştir.

Trafik kazası sonucu ölen küçük çocuk ölmeseydi ana ve babaya bakması muhtemeldir. Uygulamada çocuğun 18 yaşına gelmesi ile birlikte gelir elde edeceği ana ve babasına destek olacağı varsayılmaktadır. Ancak ileriki yaşlarda çocuğun büyüyerek evleneceği ve en az iki çocuğunun olacağı gelirinin bir kısmını ana ve babasına da ayıracağı varsayılır. Bu şartlarda çocuğun gelir elde etmesi ile birlikte evleninceye kadar gelirinin yarısını kendisine ayıracağı yarısını da ana ve babası ile paylaşacağı varsayılması hayatın olağan akışına uygun düşecektir. Ancak çocuk yaşasa idi ileri ki yıllarda evlenecektir. Evlenmesi ile birlikte pay esasına göre 2 pay desteğe ayrılacak, 2 pay eşe, birer pay ana ve babaya verilecektir. Destek ileriki yıllarda evlenmesi ile birlikte bir süre sonra ilk çocuğu ve yine bir süre sonra ikinci çocuğu olacağı varsayılır. Bu nedenle çocukların olacağı süreler içinde desteğe 2 pay, eşe 2 pay, çocuklara birer pay ayrılacak ve ana ve babaya da birer pay verilecektir. Bu durumda ana ve babanın payları 1/8 olacaktır.

Mahkemece karara esas alınan bilirkişi raporunda, davacı annenin çalışmadığı, herhangi bir gelirinin bulunmadığı belli olduğu halde, hesaplanan tazminattan %5 oranında yetiştirme gideri indirimi yapılmıştır. Esasen bu indirimin yapılabilmesi için davacının çalışan, geliri olan, desteğin yetiştirme giderlerini kısmen de olsa üstlenmiş olan kişilerden olması gerekmektedir. Oysa davacı anne ev hanımıdır, bir geliri yoktur. Yetiştirme giderleri davacı baba tarafından karşılanmaktadır. Bu itibarla, davacı anne için hesaplanan destek tazminatından yetiştirme gideri indirimi yapılması doğru olmamıştır.”

 

[1] Yargıtay HGK, 2007/4-222 E., 2007/222 K., T.: 18.04.2007.