AYIPTAN DOĞAN SORUMLULUKTA “TÜKETİCİ” VE “ALICI” SIFATLARI
Gündelik yaşantıda sıklıkla karşımıza çıkabilen “ayıplı mal” kavramı, hukuki anlamda hangi hüküm ve sonuçlara tabidir? Genellikle satış sözleşmesine ilişkin 6098 s. Türk Borçlar Kanunu hükümlerinin uygulama alanı bulduğu hukuki ilişkilerde rastlanan “ayıp” kavramı, alıcının belirli seçimlik haklara sahip olması sonucunu doğurur. Alıcı, bu yazıda inceleyeceğimiz seçimlik haklardan birini kullanarak satıcıya karşı belirli birtakım haklara sahip olur. Satıcı, alıcının seçtiği seçimlik hakkı gereği gibi yerine getirmek zorundadır.
Ayıptan doğan sorumluluk, genellikle satış sözleşmelerinde uygulama alanı bulmaktadır. Ancak, satış sözleşmesinin dışında kalan eser sözleşmeleri, vekalet sözleşmeleri ve sair sözleşmelerde de ayıptan doğan sorumluluk hükümleri bulunmaktadır. Bu sebeple, öncelikle satış sözleşmesinden doğan ayıba karşı tekeffül hükümlerinin irdelenmesi gerekmektedir.
Satış Sözleşmesi Nedir?
Satış sözleşmesine ilişkin ayıp hükümlerini irdelemeden önce, 6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nun satış sözleşmesinin niteliğine ilişkin hükümlerini incelemek yararlı olacaktır. Şöyle ki;
Madde 207: “Satış sözleşmesi, satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir.
Sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça veya aksine bir adet bulunmadıkça, satıcı ve alıcı borçlarını aynı anda ifa etmekle yükümlüdürler.
Durum ve koşullara göre belirlenmesi mümkün olan bedel, kararlaştırılmış bedel hükmündedir.”
Görüldüğü üzere satış sözleşmesi, satıcının bir “para” karşılığında satılanı alıcıya devretme borcu üstlendiği sözleşmedir. Tarafların, bu sözleşmeden doğan yükümlülüklerine uygun hareket etmesi aranır.
“Ayıp” Nedir?
Ayıp, doktrinde iki farklı başlık halinde anlatılmaktadır. Buna göre, “bir malın kendisinden beklenen ortalama yararı sağlamaktan uzak olması, aranan objektif ve makul özelliklere sahip olmaması, bozuk ya da verimsiz olması” bir ayıp tanımı olduğu gibi, “satıcının malda bulunduğunu iddia ettiği vasıfların bulunmaması” da bir ayıp tanımıdır. Her iki hal de ayıbın varlığına işaret etmektedir.
Bir diğer söyleyişle, satıcının alıcıya karşı satılanda bildirdiği nitelikler ile satılanın kullanım amacı bakımından değerini veya ondan beklenen faydaları ortadan kaldıran veya önemli oranda azaltan niteliklerin bulunmasından doğan sorumluluğuna ayıptan doğan sorumluluk denir.
Görevli Mahkeme Hangi Mahkemedir?
Belirtelim ki, alıcının “TÜKETİCİ” sıfatını haiz olması durumunda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu hükümleri değil, 6502 sayılı Tüketicinin Korunmasına Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Dolayısıyla, görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemeleri değil, Tüketici Mahkemeleri olur. Kimin “tüketici” sıfatlı olduğu ise, 6502 s. Kanun’un 3’üncü maddesinde tanımlanmış ve hüküm altına alınmıştır. Buna göre,
“MADDE 3.-
Tüketici: Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi,
Tüketici işlemi: Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi,
Satıcı: Kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla tüketiciye mal sunan ya da mal sunanın adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi…” ifade etmektedir.
Alıcıların Ayıptan Doğan Hakları Nelerdir?
“Alıcı” sıfatlı kimseler ile “tüketici” sıfatlı kimselerin ayıba karşı hakları birbirinden farklılık arz etmektedir. Bu nedenle ayrı ayrı inceleyelim.
6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nun ayıba ilişkin seçimlik hakların izah edildiği hükmü aşağıdaki gibidir:
“1. Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme.
2. Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinde indirim isteme.
3. Aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme.
4. İmkan varsa, satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini isteme.
Alıcının genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı saklıdır.
Satıcı, alıcıya aynı malın ayıpsız bir benzerini hemen vererek ve uğradığı zararın tamamını gidererek seçimlik haklarını kullanmasını önleyebilir.
Alıcının, sözleşmeden dönme hakkını kullanması halinde, durum bunu haklı göstermiyorsa hakim, satılanın onarılmasına veya satış bedelinin indirilmesine karar verebilir.
Satılanın değerindeki eksiklik satış bedeline çok yakın ise alıcı, ancak sözleşmeden dönme veya satılanın ayıpsız bir benzeriyle değiştirilmesini isteme haklarından birini kullanabilir.”
Tüketicilerin Ayıptan Doğan Hakları Nelerdir?
Tüketici sıfatına sahip olan kimseler, olağan alıcılardan daha yüksek bir korumaya tabi kılınmıştır. Nitekim, 6502 s. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun hükümleri bu konuda şu şekilde hükümler içermektedir:
“a) Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme,
b) Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinden indirim isteme,
c) Aşırı bir masraf gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme,
ç) İmkân varsa, satılanın ayıpsız bir misli ile değiştirilmesini isteme, seçimlik haklarından birini kullanabilir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür.”
Tüketici, hakların kullanılması nedeniyle ortaya çıkan tüm masraflar, tüketicinin seçtiği hakkı yerine getiren tarafça karşılanır. Tüketici bu seçimlik haklarından biri ile birlikte 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca tazminat da talep edebilir.
Tüketicilerin Cayma Hakkı : 14 Gün Kuralı
Yukarıda belirtilen hakların yanı sıra, tüketicilerin herhangi bir sebep bildirmeksizin, satışa konu malı kullanmamak şartıyla sözleşmeden 14 gün içinde dönme hakkı bulunmaktadır. Hiçbir tüketici, dönme (cayma) hakkını kullandığı için cezai şart ödemek durumunda bırakılamaz. 6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nda, “tüketici” sıfatlı kimselere tanınmış işbu cayma hakkı düzenlenmemiştir. O halde, cayma hakkı ancak tüketici işlemlerinde “tüketiciye” verilmiş bir hak olarak değerlendirilmelidir.
Görüldüğü üzere, tüketici sıfatını haiz olanların sahip olduğu korumalar başka türlüdür.
Ayıbı İhbar ve Muayene Yükümlülüğü Nedir?
Bunun yanı sıra, ayıbın usulüne uygun olarak ihbar edilmesi gerekliliğinin de altının çizilmesi gerekmektedir. Ancak bu İHBAR YÜKÜMLÜLÜĞÜ, TBK’YA TABİ OLAN ALICILAR İÇİN GEÇERLİDİR. 6502 s. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un yürürlüğe girmesiyle birlikte, tüketicilerin ayıp ihbarında bulunma yükü kaldırılmıştır. Şöyle ki, Kanun’un 10’uncu maddesinde, satılanda ilk 6 ay içinde ortaya çıkan ayıpların satış esnasında var olduğu bir KARİNE olarak kabul edilmiştir. Aksini ispat yükü satıcıdadır. Yani satıcı, malın teslimi esnasında ayıbın bulunmadığını ispat etmezse, tüketicinin seçimlik haklarından birini kullanması mümkün hale gelir.
Buradan anlaşılan şudur ki, tüketicinin kanundan doğan İKİ YILLIK ZAMANAŞIMI SÜRESİ İÇERİSİNDE ayıptan doğan haklarını kullanacağını bildirmesi yeterli olup, ayrıca bir ayıp ihbarında bulunmasına gerek yoktur.
Ancak YARGITAY AKSİ KANAATTEDİR. Yargıtay’a göre, Tüketici Kanunu’nda bu hususta açık bir hüküm bulunmadığından, genel hükümleri ihtiva eden TBK 223’ün uygulama alanı bulması gerekmektedir. Yani tüketici, malı MUAYENE ETMEK ve UYGUN BİR SÜRE İÇİNDE AYIPLARI BİLDİRMEK zorundadır. Karar şöyledir:
“…Dava tarihi olan 10.07.2014 tarihinde yürürlükte olan 6502 sayılı TKHK’da gizli ayıpların ne kadar sürede satıcıya ihbar edileceğine dair bir hüküm bulunmamaktadır.Öyle olunca, aynı kanunun 83/1 maddesi gereğince, bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde, genel hükümlere göre uyuşmazlığın çözümü gerekli olduğundan 6098 Sayılı TBK.’nun 223. maddesine göre, alıcı, teslim aldığı malı işlerin olağan akışına göre, imkân bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp gördüğü zaman bunu satıcıya derhal (uygun süre içinde) ihbar etmekle yükümlüdür. Bunu ihmal ettiği takdirde, satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak, satılanda olağan bir gözden geçirme ile meydana çıkarılamayacak bir ayıp bulunması halinde, bu ayıp sonradan meydana çıkarsa, bu durumu da hemen satıcıya bildirmediği takdirde yine satılanı bu ayıp ile birlikte kabul etmiş sayılır. O halde, gizli ayıpların, dava zamanaşımı süresi içinde ve ayıp ortaya çıktıktan sonra derhal (dürüstlük kuralına uygun olan en kısa sürede), ihbar edilmesi; ayıbın açık mı, yoksa gizli mi olduğunun tayininde ise, ortalama (vasat) bir tüketicinin bilgisinin dikkate alınması, gerekmektedir. 6098 sayılı TBK.’ nun 223. maddesinde öngörülen süre içinde ihbar edilmeyen ayıplar için dava açılamaz.” (13. HD. 2016/13927 E. 2017/4724 K.)